Fırat Sanayi ve İş Dünyası Federasyonu Yönetim Kurulu Başkanı Yasemin Açık, 17 Ağustos 1999’da yaşanan depremin üzerinden 25 yıl geçtiğini kaydederek, ’’Deprem gerçeği ile yüzleşmeliyiz. Bilimin ışığında depremin yıkıcı etkilerine karşı dayanıklı yapılar, güvenli şehirler inşa etmeliyiz’’ dedi.
Elazığ, Tunceli, Bingöl ve Malatya’yı kapsayan bölgede faaliyetlerini sürdüren FIRATSİFED Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Yasemin Açık, 17 Ağustos 1999 yılında yaşanan deprem felaketinin 25’inci yıl dönümü dolayısıyla açıklamalarda bulundu. 17 Ağustosun Türkiye’nin deprem gerçeğine yönelik farkındalığı artırma konusunda bir dönüm noktası olduğunu aktaran Prof. Dr. Açık, “17 Ağustos, ülke tarihimizin en acı günlerinden biri. Binlerce canımızı bir gecede kaybederken deprem gerçeğine karşı ne kadar hazırlıksız olduğumuzu da çok acı bir şekilde tecrübe ettik. Ancak her ne kadar kentsel dönüşüm alanında çalışmalar yapılmaya başlansa da ülkemizdeki kalitesiz bina stokunun fazlalığı ve denetimlerdeki eksiklikler nedeniyle 24 Ocak 2020 Elazığ, 30 Ekim 2020 İzmir ve en son tarihimizin en büyük afeti olan 6 Şubat 2023 depreminin de aralarında olduğu felaketlerle sarsıldık. Bu depremlerin fiziksel ve ruhsal izlerini hala silmeye çalışıyoruz ancak kalplerimizde bıraktığı acı hiçbir zaman silinmeyecek. Benzer şekilde Bingöl, Malatya ve Tunceli’de de geçmişten günümüze yaşanan depremlerde çok sayıda insanımızı kaybettik. Bu vesileyle tüm depremlerde ve diğer afetlerde hayatını kaybeden vatandaşlarımızı rahmetle anıyor, ailelerine başsağlığı ve sabır diliyorum” diye konuştu. “Depremin olumsuz sonuçlarını asgari seviyelere getirebiliriz”
FIRATSİFED olarak faaliyet gösterdikleri bölgenin yüksek büyüklükte depremler üretme potansiyeli olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Açık, “Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü (MTA) tarafından yayımlanan diri fay haritasına göre Bingöl ve Tunceli birinci, Elazığ ve Malatya ise ikinci derece riskli bölgede yer alıyor. Bu nedenle hem ülkemizin hem de bölgemizin artık deprem gerçeğiyle yüzleşmesi gerekiyor. Kamudan özel sektöre, sivil toplum kuruluşlarından bireylere hep birlikte kolektif düşünce sistemi ile ve bilimin ışığında depremin yıkıcı etkilerine karşı dayanıklı yapılar, güvenli şehirler inşa etmeliyiz. Ancak bu sayede can ve mal kaybımızın önüne geçebilir, oluşabilecek tüm olumsuz sonuçları asgari seviyelere getirebiliriz’’ şeklinde konuştu. “İşletmeler kira öder gibi fabrika veya atölye sahibi olmalı”
Depremlerin yol açtığı ekonomik kayıplara da değinen Prof. Dr. Açık şunları söyledi:
’’Depremlerin ardından çok sayıda esnaf dükkanını açamadı. Küçük işletmeler, oluşan göç dalgasının da etkisiyle büyük zorluklar yaşadı. Ülkenin ekonomik konjonktürüne bir de deprem bölgesinin zorlukları eklenince sorunlar katbekat büyüdü. Bu durum sadece bölge ekonomisini değil, aynı zamanda ülke ekonomimizi de olumsuz etkiledi. Çünkü depremin oluşturduğu yüksek maliyete üretimde yaşanan düşüş, tüketimin azalması, ihracat kaybı ve istihdam kayıpları da eklendi. Bu noktada ‘Fabrika Yapan TOKİ’ modelini desteklediğimizi belirtmek isterim. Özellikle depremi yaşamış illerdeki büyük işletmelerin ve KOBİ’lerin ‘Fabrika Yapan TOKİ’ modeliyle kira öder gibi fabrika veya atölye sahibi olabileceği bir yapının kurulması, bu bölgelerdeki ekonomik gelişimi hızlandıracaktır.”