Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) alternatif enflasyon araştırması yapan Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) hakkında suç duyurunda bulunmasının yankıları devam ediyor.
Birgün'den Ozan Gündoğdu'nun haberine göre; TÜİK’in açıkladığı ve kamuoyunda güvenilir bulunmadığı için sorgulanan veriler uzun zamandır gündemde. Akademi dünyasında da tartışılan bu veriler ENAG adında bir grup iktisatçı akademisyen, tarafından araştırılmaya başlandı.
ENAG, eylül ayından bu yana enflasyon araştırmalarının sonuçlarını yayımlıyor. Öte yandan TÜİK’in enflasyonunun yüzde 14,6 olduğu 2020 yılında ENAG enflasyonu yüzde 36,72 olarak açıklamıştı. Aradaki farkın büyüklüğü ENAG’ı hedef tahtasına oturttu. O kadar ki, TÜİK tarihinde ilk kez bir akademik araştırmaya suç duyurusunda bulundu.
Hazine Bakanı Lütfi Elvan konuya ilişkin “Kesinlikle TÜİK’in rakamlarla oynaması, yüzde 30-40’lık bir enflasyon söz konusu değil. Tarihte ilk defa TÜİK, bu grup ile ilgili suç duyurusunda bulundu. Bu grubun amacı TÜİK’i itibarsızlaştırmak” ifadelerini kullandı. Krizin kaynağı sadece TÜİK’in değil, ülkenin tüm kurumlarının aktüel politikanın bir aparatı haline getirilerek itibarsızlaşması. Ancak söz konusu enflasyon olduğunda bu itibarsızlaşmanın yanı sıra ülkedeki gelir ve servet dağılımındaki adaletsizlik de sorunu derinleştiriyor.
Gelir dağılımı bozulunca yoksulun mal sepeti ile zenginin mal sepeti birbirinden ayrışıyor. Pandemi ile bu durum çok daha belirgin hale gelmiş durumda. Hal böyle olunca TÜİK’in enflasyonu geniş halk kesimlerine inandırıcı gelmiyor. Çare, enflasyon karşısında en büyük darbeyi alan ücretli kesimler için ayrı bir enflasyon hesabının yapılması. Ancak her türlü enflasyonu hesaplayan TÜİK ve TCMB, emekçilerin enflasyonunu hesaplamaktan imtina ediyor.
TÜİK her ayın 3’ünde önceki ayın enflasyon oranını açıklıyor. Ay boyunca 12 ana grup, 43 alt grup ve 415 madde takip ediliyor. Bu 415 maddedeki fiyat artışları hesaplanıyor. Bunun yanında her malın enflasyonu etkileme gücü eşit değil. Örneğin bu 415 mal içinde sepeti tramvay ücreti de bulunuyor ancak bu, sepeti en az etkileyen mal. Tramvay ücretinin sepetteki ağırlığı on binde 11. Buna karşılık sepeti en çok etkileyen mal ise “Kiracı tarafından ödenen gerçek kira”. Bu malın sepetteki ağırlığı yüzde 5,47. Başka bir ifadeyle sepetin en ağır malı olan kiranın ağırlığı, sepetin en hafif malı olan tramvay ücretinden 5 bin 90 kat daha fazla. Dolayısıyla kiralardaki artış enflasyon hesabında tramvay ücretindeki artıştan çok daha etkili.
AĞIRLIKLAR NASIL BULUNUYOR?
TÜİK söz konusu 415 mala ülke çapında ne kadar para harcandığını “Hanehalkı Tüketim Harcamaları” başlıklı çalışmasıyla belirliyor. Bu çalışma aynı zamanda TÜİK’in enflasyon sepetindeki malların ağırlıklarının belirlenmesine de kaynak oluşturuyor. Ancak sorun da burada başlıyor. Çünkü ülkedeki gelir dağılımın bozukluğu nedeniyle sabit ücretli geniş kesimlerin mal sepeti ile TÜİK’in mal sepeti gün geçtikçe birbirinden ayrışıyor.
Örneğin; TÜİK’in mal sepetinde ağırlığı en yüksek 3’üncü ve 4’üncü ürün sırasıyla benzinli ve dizel otomobiller. Bu iki malın sepetteki toplam ağırlığı yüzde 7,2. Bu haliyle otomobillerin sepetteki ağırlığı elektik faturasının 2,5 katı. Peki 2019’da kaç kişi otomobil alabildi?
Otomobil Distribütörleri Derneği verilerine göre 387 bin 256 adet sıfır otomobil satışı gerçekleşti. Indicata verilerine göre 1 milyon 771 bin 257 adet de ikinci el otomobil satıldı.
Yani sıfır ve ikinci el olmak üzere toplam otomobil satışı 2 milyon 158 bin 513. Başka bir ifadeyle enflasyon üzerindeki en etkili malı 40 kişiden yalnızca biri satın alabildi. Ancak bu malın enflasyon sepeti içindeki ağırlığı sabit ücretli geniş kesimlerin en çok etkilendiği Ayçiçek yağından tam 10 kat, yumurtadan ise 7,5 kat daha fazla. Öte yandan sorun TÜİK’in yönteminde de değil.
Tüm dünya enflasyonu hangi yöntemle hesaplıyorsa TÜİK de bu yöntemi kullanıyor. Fakat sabit ücretlilerin tüketimleri baz alınarak yeni bir sepet ve enflasyon hesabı yapılmıyor. TCMB uzmanları finansal sermaye önünü rahat görebilsin diye birçok enflasyon hesabı yaparken, ülkenin yüzde 70’ini oluşturan sabit ücretliler için bir enflasyon hesabı yapılmaması ise düşündürücü