İstanbul
Sağlık Bilimleri Üniversitesi (SBÜ) Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İlyas Dökmetaş, AA muhabirine yaptığı açıklamada, kızamık hastalığını, "daha çok çocukluk çağında geçirilen, ateşli, döküntülü, komplikasyonları ve istenmeyen etkileri olabilen, ölüme ve salgına yol açabilen viral enfeksiyon" diye tanımladı.
Çocukken aşılanmayan kişilerin erişkin yaşlarda da kızamık geçirebildiğini söyleyen Dökmetaş, toplumda uygun şekilde aşılar yapılırsa çocukluk çağından itibaren kızamığın neredeyse hiç görülmeyeceğini anlattı.
Prof. Dr. Dökmetaş, aşının yapıldığı yaşa ve aralığına bağlı olarak yüzde 98-99 oranında koruyucu olduğuna dikkati çekerek, sadece bireyin değil toplumun korunması için aşılanma oranının yüzde 90'larda olması gerektiğini vurguladı.
Aşılanmayan çocukların oranı yükseldiği takdirde aşı olanların da kızamık geçirilebileceğini ancak bu kişilerde hastalığın daha hafif seyredebileceğini, komplikasyonlar ve ölümler olmayabileceğini belirten Dökmetaş, aşısız olanlarda ise zatürre ve beyin iltihaplanmalarından dolayı ölümler görülebileceğini kaydetti.
Dökmetaş, son zamanlarda aşılanma oranının biraz düştüğünün söylendiğini aktararak, " Kızamık vakalarında eskiye göre bir artışımız var. Son 1-1,5 yıldan beri kızamık vakalarını zaman zaman gözlemliyoruz. Türkiye çapında bundan 1, 2, 3 yıl öncesine kadar vakalar 10'lu rakamlara doğru inmişken, şimdi 500'ün üzerine doğru çıkan vakalardan bahsediliyor. Yıl sonunda bu belki 1000 belki 1500 olabilir, kesin bir şey söylemek zor. Ama bir artış söz konusu." değerlendirmesini yaptı.
"Enfeksiyon hastalıkları içerisinde en yüksek bulaştırıcılık katsayısına sahip"
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve UNICEF'in kızamık salgını için "kusursuz fırtına" yorumunu yaptığına işaret eden Dökmetaş, salgınların en büyük nedeninin aşı yaptırmamak veya aşıya ulaşamamak olduğunu söyledi. Prof. Dr. Dökmetaş, Kovid-19 salgını nedeniyle insanların hastanelerden uzaklaşması ve hekimlerin yeteri kadar aşılama yapamamasının da salgının artışında etken olduğunu ifade etti.
Ayrıca Somali, Afganistan, Etiyopya gibi fakir ve altyapısı düzgün olmayan bazı ülkelerde aşıya erişimde eşitsizlik yaşanmasına da dikkati çeken Dökmetaş, bu sebeplerin dünyada da kızamık salgınının artmasına yol açtığını, ülkeler arasında geçişe neden olabildiğini kaydetti.
Prof. Dr. İlyas Dökmetaş, tüm dünyada ve Türkiye'de kızamık aşısının yıllardan beri yapıldığını ve yan etkilerinin yok denecek kadar az olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti:
"Aşılanmazsanız öldürücü hastalığa yakalanma oranı ve bu hastalığı geçiren kişinin çevresine bulaştırıcılığı da daha fazla. Çünkü kızamık enfeksiyon hastalıkları içerisinde en yüksek bulaştırıcılık katsayısına sahip bir hastalık; 12-16 kat daha yüksek. Şu anda ülkemizdeki kızamık görülme oranı Avrupa kıtasının en yüksek seviyesinde. Dünyanın diğer ülkelerinde ise bizden fazla olanlar var. Örneğin; Rusya, Tacikistan veya Afrika ülkelerinin birçoğunda çok yüksek rakamlar mevcut. Bazı aileler, 'Çocuğum doğal yolla hastalığı geçirsin, aşı olmasa da olur. Aşının içerisinde bazı istenmeyen maddeler var.' diyor ki bunların doğruluk payı çok yok. Aşıların istenmeyen etkileri son derece az, koruyuculuk oranı son derece yüksek. 'Doğal olarak hastalığı geçirsin.' dediğinizde çocuğunuz komplikasyonlarla zatürreyle beyin iltihabıyla ölebilir. Çocuğunuzun hastalanması sonucu toplumdaki kızamık aşısının koruyuculuk etkisinin düşmesiyle başkaları da hastalanabilir ve ölebilir. Hastanın çevresinde hamile biri varsa o da kızamık geçirebilir ve doğacak çocuğunda da komplikasyonlar olabilir. Bu mikroorganizmanın, virüsün bulaşması hapşırmayla öksürükle mümkün. Böyle bir durumda 1-2 haftalık virüsün çoğalma dönemi denilen süreçte, kızamık hastasının yakınındaki kişide de belirtiler ortaya çıkabilir."
"Artış devam ederse hasta yüküyle karşı karşıya kalırız"
Dökmetaş, kızamığa karşı aile sağlığı merkezlerinin iyi çalışması, hekimlerin hastalara ulaşması, aşının öneminin basın yayın organlarıyla veya birebir anlatılması gerektiğini vurgulayarak, aşı olunmadığında kızamık artarken bununla yakın ilişkisi olan suçiçeği gibi farklı komplikasyonların da çıkabildiğini anlattı.
Prof. Dr. İlyas Dökmetaş, kızamık vakalarındaki artışla ilgili panik yapılmaması gerektiğini, şu anda büyük bir salgın olmadığını dile getirdi. İlerleyen süreçte bunun salgına dönüşüp dönüşmeyeceğine yönelik ise Dökmetaş, "Bu bir ön salgın gibi veya korkulabilen, dikkat etmemiz gereken bir hastalık diyebiliriz. Fakat bu artış böyle devam ederse kaçınılmaz bir hasta yüküyle karşı karşıya kalırız. Sadece kızamıktan değil kızamığın istenmeyen etkilerinden, hastalığın komplikasyonlarından veya diğer viral enfeksiyonlar ve döküntülü hastalıklardan kaybettiğimiz insanlar olabilir." değerlendirmesini yaptı.
Türkiye'de aşıya erişimde devlet, Sağlık Bakanlığı ya da süreç bazında bir sıkıntı olmadığını belirten Dökmetaş, "Ancak bireylerin aşılanmaya yeteri kadar gelmemesi ve Kovid-19 salgınından dolayı başka işlerle uğraşma sürecinde bazı aksamaların olması nedeniyle kızamık aşısının koruyuculuk oranları, etkileri düşmüş olabilir." diye konuştu.
Bir kişide ateş ve döküntü varsa mutlaka hekime başvurulmasının, kızamıktan şüphelenen hekimin ise bulaşı önlemek için koruyucu önlemler alması gerektiğini söyleyen Dökmetaş, hastanın veya ayırıcı tanı konan kişinin komplikasyonlara ya da ileri dönemde görülebilecek ve beyinde ciddi hasarlarla seyreden "SSPE" ve "ADEM" denilen hastalıklara karşı takip edilmesi, ayrıca hastayla yakın temaslı kişilerin de kızamığa karşı bağışıklığının incelenmesi gerektiğini sözlerine ekledi.
"Aşı reddine dezenformasyon yol açıyor"
Medipol Üniversitesi Çamlıca Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Gökmen Alpaslan Taşkın ise Sağlık Bakanlığı Çocukluk Dönemi Aşı Takvimi'nde yer alan ve rutin olarak tüm çocuklara ücretsiz uygulanan kızamık aşısının ihmal edilmemesi gerektiğini söyledi.
Son dönemde aşı reddinin artmaya başladığını, bazı ailelerin çocuklara yapılması gereken tüm aşıları reddettiğini belirten Taşkın, bu nedenle çocukların risk altında kalabildiğine dikkati çekti.
Aşı reddine dezenformasyonun yol açtığını, ailelerce aşıların çocuklarında otizme ya da farklı sağlık sorunlarına yol açabileceğinin düşünüldüğünü anlatan Taşkın, şöyle devam etti:
"Bu yeni değil yıllardır olan bir aşı. Rutin aşılama programlarını sanki sağlıklı bir çocuğa mikrop enjekte ediliyormuş gibi düşünüyorlar. Zayıflatılmış mikrop veriliyor ama bunun amacı vücudun o mikropla tanışması, vücut bu mikropla gerçekten karşılaştığında da onu alt edebilmesi... Dezenformasyonun yanı sıra aşının içerisinde katkı maddesi olduğu düşüncesinden de kaynaklanıyor. Halbuki eser miktarda bazı maddeler var ve bunlarla günlük kullandığımız gıdalarda da karşılaşabiliyoruz. Kızamıktan korunmak için öncelikle aşısını zamanında yaptırmalıyız. Genelde 1 ve 4 yaşlarında yapılıyor ama özellikle riskin arttığı durumlarda 4 yaşında yapılacak aşı 9'uncu aya çekilebiliyor. Kızamık, kızamıkçık, kabakulak genelde beraber yapılıyor."
Dr. Öğretim Üyesi Taşkın, kızamık vakalarında artış yaşanıp yaşanmadığına yönelik değerlendirmesinde, "Döküntülü hastalıklarda artış var ki bizim de şüphelendiklerimiz oluyor. Son aylarda belki 1-2 hastamız pozitif geldi diye hatırlıyorum ama en azından bizim hastanemiz düzeyinde çok yoğun vaka görmedik. Fakat çevreden duyuyoruz, devlet ve eğitim araştırma hastanesinde çalışanlar daha çok vakayla karşılaşıyor." ifadelerini kullandı.
Taşkın, A vitamini eksikliği olan çocukların kızamığı ağır geçirip zatürreye yakalanabildiklerine dikkati çekerek, A vitamini takviyesi ve bu vitaminden zengin gıdalar almanın komplikasyonu önlemede koruyucu olabileceğini belirtti.