1300 lira ücret ve “hayvanca” diye tabir ettiği çalışma koşulları nedeniyle fabrikada bir gelecek göremiyor. “TOFAŞ cezaevi diyoruz. 15 yıl çalışan çok yaşamış. Ben sporcuyum. Gücümün zirvesindeyim ama ben bile bazen iş bittiğinde ölüyorum. İş bitimine yakın banttan ikinci araba gelmesin diye küfür ediyorum. Ellerim uyuşuyor ve akşam ellerim bükük kalıyor. Yatağa yüzükoyun yatıyorum ellerimi de yatağın kenarına sıkıştırıyorum ki sabaha kadar düz durabilir hale gelsin diye. Buna karşılık 1300 lira alıyorum. Kazansaydık 1800 lira olacaktı. Zam en çok biz yeni işçileri ilgilendiriyor. Kaybedecek bir şeyimiz yok anlayacağın” diyor genç işçi. Direnişte en canlı grubu gençlerin oluşturmasının, direniş bittiği halde mücadelenin peşini bırakmamalarının nedeni bu.
EN KİNDAR PATRON
Türk Metal’in gitmesi ve işten atmama garantisinin kazanım olduğunu, 1000 lira ikramiyenin de önemli olduğunu söyleyen işçi şöyle devam ediyor: “Ama biz bunları sadece patronla yapılan görüşmede kazanmadık. Biz birlik olup direnişe çıktığımızda zaten bizi işten atamadı. Sonuçta bir haftadır bizi işten atıyordu. Hep feyk. Atabilse zaten atardı. Ama bizi atarsa hangi işçiyi bulacak, elindeki siparişleri nasıl yetiştirecek? Türk Metal meselesi de zaten hepimiz Türk Metal’den istifa ettik.” Koç’un Türkiye’nin en tepesindeki sermaye grubu olduğunu belirten işçi “Türk Metal’i de MESS’i de onlar yönetiyor. Zaten ikisini de o kurdu. Bir de Koç Türkiye’deki en kindar patrondur. En küçük boşlukta kazanımlarımızı elimizden alıp direnişin intikamını almak isteyeceğini de biliyoruz. Düşünebiliyor musun direnişi bitirmemiz için adam gelip konuşma yapıyor. ‘Arkadaşlar ben sizi anlıyorum’ cümlesini bile elindeki kâğıda bakarak okuyor. Ya sen kimin köpeğisin” diyor.
İŞE GERİ ALDIRACAK GÜCÜMÜZ VAR
Özellikle işten atmalara karşı uyanık olmak gerektiği uyarısı yapıyor başka bir genç işçi. Buna hazırlıklı olduklarını söyleyen işçi, bu durumu şöyle farkla açıklıyor: “Eskiden sözü geçen abilerin dediğiyle hareket edilirmiş. Biz kimseye güvenmedik. Biz kendimize güvendik. Benimle 10 kişi hareket eder, onunla 30 kişi hareket eder. Kendi gücümüze güvenerek bu direnişe başladık. İçeri girdiğimizde de böyle olacak. Biri işten atılırsa o bant duracak. Bir bant durdu mu anında fabrikaya yayılır ve en azından fabrikanın yarısı üretimi durdurur. Direnişi sürdürecek gücümüz yoktu belki ama işten atılan arkadaşımızı geri aldıracak gücümüz var.” Patronlar ve Türk Metal’in işten atarak, gözdağı vererek kendilerini sindirdiği dönemin artık geride kaldığını söylüyor: “Renault’da 2012’de işçi attı. Ne oldu? Engelleyemedi. TOFAŞ kalesiydi güya, çöktü. Türk Metal adam kaldırıyor diyorlar. Gelsin kaldırsın bakalım ne oluyor?”
İŞÇİ OYUNCU OLMALI
Bu güçlü olma durumunu kendiliğindenliğe bırakmıyorlar. Bölüm temsilcileri ve onların üzerinden sözcülere kadar giden işyeri komitesini çok önemsiyorlar. Bir genç işçi devam ediyor: “En ufak üretim birimi olan TÜT’lerden başlayarak temsilci seçimlerini yapacağız ve temsilcileri yenileyeceğiz. İşçilerin artık seyirci değil oyuncu olmasını istiyoruz. Direnişte işçilerin yüzde 60’ı oyuncu oldu. Şimdi tamamını oyuncu yapmak için çalışmalıyız. Sonuçta biz komiteleri 8 gün için değil, fabrikaya girdiğimizde de kullanmak için kurduk.”
Söz yine direnişin kırıldığı noktaya geliyor. Bir işçi baskılara dayanamayıp içeri giren işçilere özellikle de Türk Metal ile davrananlara tepkili. “Neden engel olmadınız?” diye sorduğumuzda “Engelleyemezsin çünkü yasak” yanıtını veriyor. “Peki direnişiniz yasal mıydı?” diye soruyoruz; yanıtı “Yasal değil ama toplu yaptığımız için bir şey yapamıyorlar. Abi insanda şeref yoksa…” oluyor.
İçerde görüşmeler sürerken anlaşma varmış havasının yayılmasının da yanlış olduğunu düşünüyor: “Sen kışı bekle, üzerini giy. Yaz gelirse çıkarırsın bir şey olmaz. Anlaşma olmadan anlaşma varmış havası yaymayacaksın. Bence Diren TOFAŞ sitesinde de acemilikler yapıldı.” Genç işçi Koç’un baskıdan yalan habere ve daha anlaşma olmadan havai fişeklerle kutlama yapılmasına kadar her türlü oyunu oynadığını belirterek, “Bosch 200’ün üzerinde işçiyi üretim alanından çekerek işten attı, sonrasında sendika değiştirme mücadelesi başladı. Bunun ardından 2013’te TOFAŞ’ta işçilere dolaplar ilaçlanacak, eşyalarınızı alın dendi. Herkes aldı. Sonra ‘Artık fabrikaya gelmene gerek yok işten atıldın, paran hesabına yattı’ diye telefon açıldı. Böyle oyunlar oynayan bir patrona karşı daha uyanık olunmalıydı” diyor.
ÇOCUĞUMA GURURLA ANLATACAĞIM
Genç işçilerin büyük kısmı ilk kez bir mücadelenin içine girdi. Ama eski mücadeleleri eskilerden bir şekilde öğreniyorlar. Bu deneyimlerin çok öğretici olduğunu söyleyen bir işçi “Bizde en son eylem 98’de oldu. Renault’da 2012’de. Onların deneyimi daha taze ve oradan öğrendikleriyle bu durumdalar” diyor.
Bir başka genç işçi de direnişte edindikleri deneyimleri şöyle anlatıyor: “Eskiden arkadaşlık tam değildi. Şimdi eskiden tanımadığım insanlarla aynı çadırda yattım, aynı ekmeği paylaştım. Düşünebiliyor musun, yardım topluyorlardı bir abi vardı. Cüzdanını açtı. Elektrik su faturalarının arasında sadece 10 lirası kalmış. Tereddüt bile etmedi, çıkardı son parasını da verdi. Hatta diğer fabrikalardan arkadaşlarımız oldu. Paylaşımı, fikirleri paylaşmayı, kendimize güvenmeyi öğrendim. Hiçbir şey kazanılmasa bile ileride çocuğuma burada yaşadıklarımızı gururla anlatacağım.”
KOMİTENİN İŞLEYİŞİ DEMOKRATİK OLMALI
Bir başka genç işçiyle konuşuyoruz. O da fabrikanın giderek gençleştiğini ve genç işçilerin daha mücadeleci olduğunu belirterek, “İşçi kaynayan kazan gibiydi, taşmayı bekliyordu” diyor. Direnişten komitenin işleyişine dair sonuçlar çıkarmış: “Belirlenen temsilcilerin danışmadan karar vermesi yanlış. Herkesin fikri sorulmalı. Aşağıdan yukarı işlemeli. Farklı fikirlere de açık olunmalı. Sadece kendileri gibi düşünenleri toplarlarsa yanlış olur. Komitenin bir çizgisi olmalı. İnsanlarla iletişim halinde olmalı. Ve temsilciler bu ağırlığı kaldırabilecek isimlerden seçilmeli.”
EVRENSEL