Altmışlı yılların ortalarıydı ve İstanbul gazeteleri “İstanbul kulüplerinin seyircileri birleşmeli” diye başlıklar atıyorlardı.
Çünkü 1900’lerin başlarında kurulan İstanbul kulüpleri sahada başarıydılar; ama tribünde Bursaspor’a, Eskişehirspor’a eziliyorlardı.
Karaköy’de vapurlardan inen 10 bin Bursasporlu kol kola girip O zamanki adı Mithatpaşa olan Beşiktaş’ın şimdiki stadına çıkarma yapıyorlardı.
O yıllardan itibaren “Deplasman” Bursasporlular için bir gelenek olmaya başlamıştı.
Karayoluyla en uzun deplasman rekoru, en kalabalık gidilen deplasman rekoru gibi rekorlara sahip Bursasporlular zamanla Türkiye’de “Deplasman Kralı” olarak anılmaya başladılar.
Gittiğimiz şehirlerde sırf Bursaspor tribününü görmek için maçlara gelen insanlarla o kadar çok karşılaşırdık ki.
Şehirde dolaşırken yanımıza yaklaşıp “Teksas’ı görmeye geldik” derlerdi.
O Teksaslılar tribün kavgalarının çok olduğu 80’li,90’lı yıllarda kendilerini bekleyen eli bıçaklı karşı tribünleri hiç önemsemeden yine Bursaspor’un peşinden her yere gittiler.
Yeri geldi yasaklanan deplasmanlarda binlerce rakip seyircin arasına 30 kişi girip “Her zaman her yerde en büyük Bursa” diye haykırdılar.
“Canım feda olsun Sana” derken şaka yapmıyorlardı anlayacağınız.
Yeri geldi o deplasman yollarında terör örgütü yandaşlarıyla karşılaşıp çatışmaya da girdiler.
O yollarda kazalar geçirdiler, öldüler, yaralandılar.
Bakın iki yıl önce İzmir deplasmanı dönüşü oğullarını, Yüksel’lerini kaybeden Utgin ailesi, evlatlarının anısına hala deplasman yollarında. Bursaspor’un peşinden gidiyor. Bu böyle büyük bir sevgi ve emanet işte.
Bursasporlular bu görevi kutsal gördüler, kaybettiğimiz diğer Bursasporluların bir emaneti saydılar.
Yetmedi ‘bazı’ emniyet güçlerinde hiç hak etmedikleri muamelelere maruz kaldılar.
O kadar yolu aç gittiler, kışın göbeğinde 15-20 saatlik yollardan camları kırılmış otobüslerde dona titreye şehirlerine döndüler.
İnsanlar Çekirge’den Heykel’e ayakta gitmek istemezken, Bursaspor sevdalıları gidiş geliş 40 saatlik yolları ayakta gittiler, koridorda gittiler, bagajda gittiler, yolda kaldılar traktör römorkunda gittiler; ama ne yapıp edip Bursaspor’un peşinden bir şekilde gittiler.
Ve hiçbir zaman Bursaspor bayrağını yere düşürmediler.
Yıllardır her maç deplasman tribünlerine astıkları Teksas pankartını tv’den görenler “Şükür çocuklar yine orada takım yalnız değil” diyerek gururlandılar, gözleri doldu, dolmaya devam ediyor.
Peki o cefakar insanlar tüm bunları yıllardır nasıl başardılar, nasıl yapabildiler?
Söyleyeyim. Her deplasman öncesi kulüp, iş adamları, belediye, partiler aklınıza gelecek neresi varsa otobüs istediler. Kapı kapı gezdiler.
Başta Amigo Selim -ki gerçekten çok emeği var hakkı ödenmez- Yıllardır bu deplasman organizasyonlarının baş kahramanıdır.
Bursasporlular otobüs peşinde koşarken sanki kendileri için istiyorlarmış gibi muamelelere maruz kaldılar.
Adeta dilenci gibi kapılar bekletildiler. Kendi şehirlerinin kulübünü desteklemek için tüm bunlara katlandılar gıkları bile çıkmadı.
Bakın her tribünün lokomotif ya da kemik tabir edilen 300-500 kişilik bir ekibi olur.
O insanların içeride dışarıda tribünde olması çok önemlidir.
O topluklar içindeki insanların o maliyeti karşılaması mümkün değil.
Takımın gittiği şehirde yalnız kalması da kabul edilebilir bir şey olmadığına göre, o insanlara deplasmana gitmeleri için destek olmak kulüp ve belediyeler başta olmak üzere Bursaspor’dan nemalanan tüm iş adamlarının görevidir.
En fazla da seçimlerde boynuna atkı takıp O Bursasporlulardan oy isteyenlerin görevidir.
Otobüs istediğinde reddedip sonrasında iptidai şartlarda, eski model arabalarla, ‘uykusuz şoförlerle’ yola çıkan Bursasporlular kaza geçirince samiyetten uzak “Geçmiş olsun” mesajları acı gülümsemelere neden olur.
O geçmiş bir olsunları biz dileyeceğiz. Yapabileceği bir şeyler varken yapmayanlar değil.
Bakın Adana’ya giderken iki araç arıza yaptı taraftarlar yolda kaldı.
Gidiş ve dönüş yolunda iki de kaza yaşadık. Onlarca kişi ölümden döndü. Yirmi yaralımız var.
ALLAH korusun kaybımız da olabilirdi.
Bu mu bekleniyor yoksa?!
Bursaporlular her sezon kupa dahil 20 deplasmana çıkar.
Her deplasmana uzaklığına göre 5 veya 10 otobüs tahsis edilse toplam 500 -600 bin lira maliyet ancak çıkar.
Bu rakam orta seviye bir futbolcunun yılda kazandığı paranın çeyreği bile değil.
Yani kimse deplasman giderlerini yük falan diye görmesin.
Tekrar altını çizmek istiyorum.
Bursaspor’un gittiği şehirlerde yalnız kalmaması için Bursasporluların tribünde olması şart olduğuna göre, bu imkanı sağlamak da başta kulübün, Bursaspor’un isminden faydalanan iş adamlarının ve belediyenin görevidir.
“Niye belediyenin görevi oluyor?” diye soranlar olursa, kulübün stadının yerinden, şeklinden, kapasitesinden, adından, takımın hangi teknik direktörle çalışacağına, hatta hangi başkanın kulübü yöneteceğine kadar müdahale eden, daha doğru bir tabirle karar veren belediye, iş deplasman organizasyona gelince “Ben karışmam” diyemez de ondan.