ASGARİ DEĞİL İNSANİ ÜCRET  

Tarık ÇAPÇI
Tarık ÇAPÇI

tarikcapci1963

ASGARİ DEĞİL İNSANİ ÜCRET  
17-12-2020

Öncelikle şunu net olarak en baştan vurgulamak istiyorum.   

Bugüne kadarki tüm hükümetleri ekonomi konusunda başarısız buluyorum.   

Çünkü Türk halkının refah seviyesini bugüne kadar hiçbir iktidar gelişmiş ülkeler seviyesine çıkaramadı hatta yaklaştırmadı bile.   

Ama yönetenlerin kendi ihtişamlı yaşamlarına baktığımızda o gelişmiş ülkeleri yönetenlerin fersah fersah üstünde lüks yaşadıklarını görüyoruz.  

Kendi lükslerinden ödün vermeyenler, kendilerine kepçeyle zam yapanlar halka çay kaşığıyla bile verirken elleri titriyor. 

Çalışan maaşları, asgari ücret, emekli maaşşları Afrika seviyesinde; ama vergiler ve emeklilik yaşı Avrupa seviyesinde maşallah !

ÜLKENİN İTİBARININ GÖSTERGESİ HALKIN REFAHIDIR  

Ekonominin başarı göstergesi devleti yönetenlerin ihtişamlı hayatı değil halkın refah seviyesidir.  

Halkının büyük bir kesimi zar zor geçinirken ülkenin başındakiler isterlerse Hz Süleyman’ın eşi benzeri olmayan ihtişamına sahip olsunlar anlamı yoktur.

Bu girişin ardından ana konumuza dönelim.

Konumuz Asgari Ücret.  

Hükümet, işçi temsilcileri ve patronlar arasında görüşmeler sürüyor bugün veya yarın yeni asgari ücret belli olacak.  

"Kaç para olmalı" diye tartışılıyor ve bazı rakamlar telaffuz ediliyor.  

Öncelikle şunu net olarak ifade edeyim. Enflasyonu düşük gösterip asgari ücretliye, emekliye az zam verme uyanıklığını kimse yemiyor. 

Pazardaki, marketteki uçan fiyatları hepimiz görüyoruz.   

Enflasyon oranını kasalarda ödeme yaparken net yaşıyoruz hepimiz.  

Market çalışanları etiketleri güncellemekten (!) yorgun düşüyorlar.   

Dijital etiketler taksalar yeridir !

Öncelikle şu “Asgari Ücret” tabiri yerine izninizle “İnsani Ücreti” kullanmak istiyorum. 

Peki nedir İnsani Ücret?   

Bir ülkede insanlar en temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek için hesap kitap yapmamasıdır. 

Ailesinin lüks olmayan ihtiyaçlarını rahatlıkla karşılayabileceği kadar kazanmasıdır. 

Maaşını alır almaz eline geçen paranın çoğunu borçlarına dağıtmamasıdır. 

Eline defter kalem alıp ay sonunu nasıl getiririz hesabı yapmamasıdır.   

Ama maalesef Türkiye’de halkın çok; ama çok büyük bir bölümü bu durumda yaşıyor.  

Bu konuda Avrupa ile karşılaştırmalar yapılıyor. Ama bu karşılaştırmaların birçoğunun sağlıklı olmadığını da görüyoruz.  

Burada asıl baz alınması gereken satın alma gücüdür.  

Karşılaştırma da buna göre yapılır.   

Hemen yapalım.  

Mesela Almanya’da “Asgari Ücret” diye bir tabir yok.   

Mavi yaka diye tabir edilen en düşük maaşlı kesim ya da “işçiler” diyelim  

Saat ücretiyle çalışıyorlar. Çalışma süreleri haftada 38 saat. Ayda 160 saati tamamlıyorlar. Saat ücretleri de 9,5 Euro.   

Yani düşük ücretli ayda 1520 Euro kazanıyor.  

En temel ihtiyaç gıdadır. Onda da eti bazı alırsak Almanya’da etin kilosu 6,5-7 Euro.   

HANS 220 KG MEHMET 40 KG ET ALABİLİYOR  

Bir Alman, hadi bizim tabirimizle söyleyeyim asgari ücretli, maaşıyla yaklaşık 220 kilo et alabilirken, çalışma saati olarak ondan daha fazla çalışan Türkiye’deki asgari ücretli 40 Kilo et alabilmektedir.  

İşte hesap bu şekilde yapılır.   

Et sadece bir örnekti. Bu fark diğer bütün kalemlerde böyle.  

Çalışanına Almanya’dan daha yüksek ödeyen ülkeler var, daha az ödeyen ülkeler de var. Ama Avrupa ortalaması hemen hemen bu.  

“Avrupa’da vergiler daha ağır, kiralar çok yüksek” diyenler çıkabilir.   

Evet doğru. Bazı alanlarda Türkiye’den daha zor şartlar var. Ancak insanlar temel ihtiyaçları için ay boyunca tabir-i caizse doluyu boşa, boşa doluyu koymaya uğraşmıyor. Çok vergi veriyor; ama cebine de para kalıyor.  

Yüksek oranda vergi ve kira veriyor; ama buzdolabını da dolu tutabiliyor.   

Borç harç aldığı arabasının benzin ışığı sürekli uyarı vermiyor.  

Ayrıca araba alırken, devlete de 2 tane almak zorunda kalmıyor!  

Bugün Avrupalı emekli maaşıyla dünya turuna çıkabilirken, Türkiye’deki emekli ancak pazar-market turuna, o da zar zor çıkabiliyor.  

TOK AÇIN HALİNDEN ANLAMIYOR  

İnsanların hayatları boyunca ay sonunu getirme hesabı yapmasının zorluğunu ülkeyi yönetenler idrak edemiyor.  

Zaten bazı söylemlerinden de bu net anlaşılıyor. 

“Eve ekmek götüremiyoruz” diyen vatandaşa “Abartma, al çay iç” deniyor. 

Bakanın biri çıkıyor “Türkiye’de yoksulluk yok” diyebiliyor.  

Bir vekil çıkıp “Vatandaş aç, kuru ekmek yiyor” dediğinde “Tamam işte aç değillermiş, kuru ekmek yiyorlarmış” diye 'utanmazca' cevap verebiliyor.

Hadi yönetenler halka uzak maaşların, alım gücünün, piyasanın durumunun farkında değiller, danışmanları falan da mı anlatmıyor durumu merak ediyorum. Ayrıca siyasi liderleri tarafından sürekli “Halka yakın olun” diye talimat alan Vekiller de mi halka uzak, bunlar nasıl kelamlar böyle? 

 İNSANLAR MUTSUZ 

Bakın maddi sıkıntı çeken insan mutsuz olur. Bu mutsuzluğunu da en başta ailesine ve çevresine yansıtır. 

Şu an ülkede işçisinden emeklisine çok büyük bir kesim maddi sıkıntı içinde yaşıyor ve dolayısıyla mutsuz.  

Bu durumun düzeltilebilmesi için de çalışanların şartlarını düzeltilmesi lazım. 

Bu işe de asgari ücret ve emekli maaşlarıyla başlamak lazım.   

EK MALİYETER SORUN OLMAZ 

Asgari ücret artırıldığında diğer ücretlere de ek maliyetler geleceğini biliyorum; ancak 2-3 milyonluk makam araçlarına binenler, dış ülkelere milyonlarca dolar yardımlar yapanlar, bazı ayrıcalıklı iş insanlarının milyonluk vergi borçlarını, cezalarını silenler için o ek maliyetler sorun olmaz sanırım, olmamalı.  

EKONOMİ NASIL CANLANIR?  

Tamam Almanya’nın ekonomik gücü ile bir değiliz. Ancak Hans’la Mehmet’in arasında da bu kadar da fark olmasın.  

Hans bir aylık maaşıyla 220 kilo et alabiliyorsa Mehmet de şu an olduğu gibi 40 kilo değil de en azından bir 100 kilo et alabilsin.   

Bu da en az 5 bin lira asgari ücret demektir. 

3 bin lira rakamları görüyorum hatta bunu işçi tarafındakiler telaffuz ediyorlar, inanamıyorum.   

Gelecek zamlarla 2 ayda şimdiki seviyeye iner o 3 bin lira.   

Ben yüzde yüz zamdan bahsediyorum. Geçmişte rahmetli Erbakan bunu yapmıştı. Yani olmayacak şey değil.  

Hele 'Erbakan’ın öğrencisi' olduğunu söyleyenler için 'iyi bir öğrenci' olduğunu ispat şansı da denebilir. 

Bakın daha çok kazanan daha çok harcar. Bu da ekonomiyi canlandırır. Adam iki kat fazla maaş alırsa çarşıda pazarda iki kat daha fazla harcar. İşçi ve emekli kesiminin eline ne kadar çok geçerse ekonomi de o kadar canlı olur.  

Her kesim kazanır. Devlet de daha fazla vergi geliri elde eder.  

Yani bu hesabı yapıp bu mantığı yürütemiyorlar mı anlamıyorum!  

En önemlisi insanlar mutlu olur. Devleti yönetenlerin asli görevi halkı mutlu etmektir; ama bizim hazretler sadece kendilerini ve çevrelerini mutlu ediyorlar.  

Eğer bir ekonomik sıkıntı varsa ve tasarruf edilmesi gerekiyorsa Devlettekiler tasarruf etsin birazda. Halk zaten sürekli tasarrufta.  

Ülkeyi yönetenler lüks yaşamlarından taviz vermeyip sürekli halka “kemer sıkacaksınız, acı reçete ödeyeceksiniz” derse bu olmaz.   

Kemer sıkılacaksa herkes sıkacak.  

PEKİ NE YAPILMALI?  

Öncelikle ekonominin düzelmesi için “Üretim ekonomisine geçilmeli” tabi ki de o başka bir konu.   

İdareciler asgari ücret üzerindeki vergi yükünü acilen kaldırmalı.   

Adamın üç kuruş parasından vergi alıyorsun, o adam eline geçen parayla alışveriş yaparken yine dünya kadar vergi ödüyor!   

İnsanlar farkında olmadan vergi dairesine çalışıyorlar.   

Patronların vergi yükü de azaltılmalı ki, asgari ücret artışından en az şekilde etkilensinler. 

Tabi ki bu arada piyasada kontrol altında tutulmalı. 

Maaş artışı, markete, pazara, benzine, kiraya gelen zamlarla iki ayda eriyip gitmemeli.  

Halkın satın alma gücü sürekli aynı seviyede tutulmalı.  

Öyle pazar çantasında olmayan ürünlerle enflasyon hesabı yapılmaz.   

İnsanları asgari değil insani seviyede yaşatmak yani mutlu etmek ülkeyi yönetenlerin görevidir.  

Bunun için de olması gereken asgari ücretli ve emekli maaşlarının öyle kuş kakası kadar zamlar görmesi değil, insanca yaşayabilecek seviyeye çekilmesidir. 

 

ÖNCEKİ YAZILARI
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?