Bugün üzerinden tam 10 yıl geçti.
7 Mayıs 2011 tarihinde yaşananları hepimiz hatırlıyoruz.
Bursaspor-Beşiktaş maçı öncesi Bursasporlu taraftarlar ve güvenlik güçleri arasında çatışmalar yaşanmış, birçok polis memuru ve Bursasporlu taraftar yaralanmıştı. Sonrasında da birçok Bursasporlu taraftar O maç öncei uydurlan ' Sporda Şiddet Yasası' senaryosuyla aylarca cezaevinde kalmıştı.
O güne ve yaşananlara döneceğim…
Bursasporlu taraftarlar ve güvenlik güçleri arasında çatışma çıksın diye 'resmen' bir kumpas kurulmuştu.
Yani “Resmen” derken lafın gelişi değil sahiden resmen !
Zira başrolde şehrin o zamanki Valisi Şahabettin Harput vardı.
Bir Vali böyle bir şeyi neden yapardı, amacı neydi?
Neden o kadar polis ve taraftarın canının yanmasını isterdi?
Hizmet ettiği terör örgütü her alanda kaos ve kargaşa ile hedeflediğinden futbolda da bu tarz bir müdahale istemişlerdi demek ki.
Kumpas işleri de zaten onların uzmanlık alanıydı.
O kısma yazının sonunda değineceğim. Önce en başına gidelim.
İSTANBUL’DAKİ MAÇ
Kumpasın ilk ayağı İstanbul’daydı. Olayların zemini İstanbul’da hazırlanmıştı.
Demek ki bu kurulan kumpasın İstanbul ayağı da vardı.
O kısımdan başlayayım…
2004 yılında yaşanan küme düşmeden dolayı Bursasporlu ve Beşiktaşlı taraftarların arası yıllardır çok gergindi.
Tehditler, meydan okumalar havada uçuşuyordu. Bu nedenle her iki kulüp yıllardır birbirleriyle oynadıkları maçlarda deplasmana seyirci götüremiyordu.
Ancak birdenbire ne olduysa 2010 yılı aralık ayında İnönü Stadı'nda oynanacak maça Bursasporlu taraftarların gidebilecekleri yetkililerce açıklandı.
Eski açık tribününde 1600 bilet yeşil beyazlılara tahsis edilmişti. O biletler anında tükenmişti.
Bursasporlular için 5 bin bilet de tahsis edilse fark etmezdi gerçi.
Ben de gergin olacak ortamı düşünerek gazeteci kimliğim ve kameramla birlikte taraftarların otobüsleriyle gitmeye karar vermiştim. Böylece yaşanacaklara en yakından şahitlik edip, haberleştirebilecektim.
Soğuk bir aralık günü onlarca araçla yola çıktığımızı hatırlıyorum. Yollarda adım başı arama yapılıyordu. Bursasporlu taraftarlar ise gayet rahattılar. Bir ara feribotta denk gelen bazı Beşiktaşlılarla itiş kakış olmuştu; ama sayıları az diye Bursasporlular çok üzerlerine gitmemişlerdi.
Vapurdaki o hadisenin abartılarak İstanbul’da Bursasporluları bekleyen Beşiktaşlılara servis edildiğini ise daha sonra öğrenecektik.
Ben yüksek güvenlik önlemleriyle iki takım taraftarının stat çevresinde karşı karşıya getirilmeyeceğini düşünüyordum. Aynı şeyi Bursasporlu taraftarlar da düşünüyordu.
Son arama Çamlıca gişelerinde yapıldı. Polis ****larıyla köprüyü geçip Kağıthane’den, Dolmabahçe’ye çıkan tünele girildiğinde maça 1 saat 45 dakika vardı.
Stat çevresinin en kalabalık olduğu anlarda 1600 Bursasporluyu stada götürmelerine inanamıyordum.
Bu direkt olarak olaylara davetiye çıkarmaktı. Ve bunu gerçekten de yaptılar.
Aynı anda 1600 Bursasporlu Dolmabahçe’ye yeri göğü inleterek, sloganlar atarak indiğinde karşılarında 10 bine yakın Beşiktaşlıyı gördü.
Karşılıklı atışmalar, birbirlerinin üzerine yürümeler falan emniyet güçleri de önlenmeye çalışıyordu.
İlk gerginliğin ardından boğaz tarafındaki deplasman tribününe Bursasporlular kuyruk olup girmeye başlamıştı.
Oysa hepsinin bilet kontrolleri otobüslerde yapılmıştı. Hiç bekletilmeden hepsi aynı anda içeri alınabilirlerdi. Gelir gelmez içeri alınsalar birazdan yaşanacaklar yaşanmayacaktı.
Yeşil beyazlı taraftarların yarısı tribüne girmişti. Ortalık da sakinleşmişti ki yüzlerce emniyet görevlisinin gözünün önünde eli bıçaklı 30 kadar Beşiktaşlı, Bursasporluları olduğu yere, güvelik bariyerini yıkarak girdi.
İlk anda şaşıran Bursasporlular geriye doğru çekilirken 3 yeşil beyazlı taraftar bıçakla yaralandı.
Bunu gören diğer Bursasporlular o bıçaklı, satırlı, Beşiktaşlıların üzerine koşmaya başladılar.
Saldırganlar ise üzerlerine koşan kalabalığı görünce geldikleri yöne doğru kaçarak uzaklaştılar.
Ancak arkalarında 3 yaralı bırakmışlardı.
Şahsen yıllardır maçlara giderim oradaki güvenlik zafiyetini hiçbir yerde görmemiştim.
Üstelik böylesi bir maçta ve en gergin maçların yaşandığı bir şehirde.
Yüzlerce emniyet görevlisinin olduğu yerde yaşanan şeyin mantıklı bir açıklamasını bulamıyordum.
VE 7 MAYIS 2011
O maçın sonrasında Beşiktaşlılar ve Bursasporlular arasında gerginlik tırmandıkça tırmandı.
Siyah beyazlılar, Bursasporluları sosyal medyada yaralılar üzerinden kızdırıp tahrik ediyorlardı.
Yazılar yazıyor, video klipler çekiyorlar, pankartlar hazırlıyorlardı.
Bu durum aylarca sürdü ve derken rövanş maçı geldi.
Tüm Bursa ve hatta tüm Türkiye Beşiktaşlıların Bursa’ya gelmelerine izin verilmeyeceğini düşünürken akıl almaz bir kararla Siyah beyazlı taraftarların Bursa’daki maça gelebilecekleri açıklandı.
Yani kumpasın ikinci ayağı devreye girmişti.
Bizler de medya mensupları olarak bu kararın yanlışlığını anlatan yazılar kaleme almaya başladık.
Hatta bizzat “Bursasporluların güvenlik güçleriyle karşı karşıya geleceklerini" ifade eden uyarılarımızı maç gününe kadar tekrarladığımızı hatırlıyorum.
Müneccim değildik sonuçta; ancak bunu aklı başında olan, birazcık maç tecrübesi olan herkes tahmin ediyordu; ama asıl tahmin etmesi gerekenler edemiyordu ya da etmek istemiyordu!
Evet çağrılarımıza yetkililerden kulak veren olmamıştı.
Ve o gün geldi.
Kendilerine 1200 kişilik yer ayrılan Beşiktaş tribünü sadece 300 bilet almıştı.
Onlar da Dolmabahçe’den öğle saatlerinde yola çıkmışlardı.
Stat çevresi de öğlen saatlerinden itibaren hareketlenmeye başladı. Bursasporlu taraftarlar kendilerine kurulan tuzağa düşmüşler ve öfkeli bir şekilde Beşiktaşlıları bekliyorlardı.
Saat 17:00 civarı spor salonuna doğru hareketlenen Bursasporlu taraftarlara emniyet güçlerinin sert müdahalesi geldi.
O müdahaleye Bursasporlular da daha sert bir şekilde cevap verince olaylar da başladı.
Taşlar, kaldırım taşları, şişeler, coplar, çöp tenekeleri, biber gazları ne varsa havalarda uçuşmaya başladı.
Birilerinin istediği olmuş ve güvenlik güçleri ve Bursasporlular birbirlerine girmişti.
Yani planları tıkır tıkır işliyordu. Şehrin gençleri ve güvenlik güçleri arasında yaşananlar gerçekten üzüntü vericiydi.
Yaşananların tasvip edilecek bir yanı yoktu. Ancak birileri bunlar yaşansın istenmişti.
Kurulan tezgah amacına ulaşmış, film kopmuştu artık.
Taşlardan ve sıkılan gazlardan korunarak ben de görevimi yapmaya çalışıyordum.
Sıkılan biber gazları ve göz yaşartıcı bombalardan stat çevresinde göz gözü görmüyordu.
Hatta stada 1 km uzaklıktaki semtlerdeki insanların bile o gazlardan etkilendiklerini sonradan öğreniyorduk.
Birçok Polis ve Bursasporlu taraftar yaralanıyordu.
Adeta olaylar devam etsin diye emniyet güçlerine takviye de gelmiyordu.
Oysa takviye gelse 3 saat süren olaylar çok daha kısa sürede bastırılabilirdi.
Ama bu istenmiyordu belli ki!
Bu arada Beşiktaşlı taraftarlar da can güvenlikleri olmadığı için Orhangazi’den geri döndürülmüşlerdi.
Yetkililerin çok önce yapması gerekeni Bursasporlular yapmış ve siyah beyazlı taraftarların Bursa’ya gelmesine engel olmuşlardı.
Bu da Türk futbol tarihinde bir ilkti.
Bu arada maç da iptal olmuştu.
Yaralılar vardı, bilanço oldukça ağırdı.
Akşam 8 gibi olaylar durmuştu.
GÖZALTILAR VE MAHKEME SÜRECİ
Sonrasında emniyet güçlerinin kamera ve fotoğraf görüntüleriyle olayları karışanları tespit çalışmaları başladı. Çalıştığım medya kuruluşundan da istenmişti görüntüler; ancak yanlışlıkla silindiği için alamamışlardı. Ardından gözaltılar ve mahkeme süreci başladı. Onlarca Bursasporlu karakollara alınırken, yaklaşık 40 kadar Bursasporlu davaya bakan savcının “Teröristsiniz” ithamlarıyla cezaevinin yolunu tutuyordu.
Olaylara çanak tutan Vali Şahabettin Harput da Bursasporlu taraftarları “Teröristler” diye suçluyordu.
Teksas tribün lideri Selim Kurtulan da elleri kelepçeli cezaevine giderken “ALLAH’ından bul Vali, bizi yaktın, herkesi yaktın, ALLAH da seni yaksın” diye isyan ediyordu.
O isyanın aslında kabul olacak bir dua olduğunu yıllar sonra anlayacaktık.
Bursasporlular cezaevine düşmüş, pek çoğu işinden olmuşlardı.
Eşiyle, nişanlısıyla sorunlar yaşayanlar vardı.
Evine ekmek götüren tek kişi olarak cezaevine düşenler vardı.
Elimden geldiğince kurulan kumpası ve yaşanan mağduriyeti anlatmak için köşe yazıları yazmaya başlamıştım.
Taraftarları çok iyi anlıyordum zira 2002 yılı ekiminde aynı tarz bir kumpasla bizzat karşı karşıya kalmıştım.
Cezaevinden “Yardım edin” çağrılı mektuplar aldığımızı hatırlıyorum.
Cezaevinde yatan Bursasporluların aileleriyle bir araya gelip istişareler yapıyorduk
Elimizden geldiğince seslerini duyurmak için ne gerekiyorsa yapmaya çalışıyorduk.
O taraftarların terörist ve silahlı örgüt mensubu oldukları iddianamede yer alıyordu.
Bunun doğru olmadığını dilim döndükçe anlatmaya çalıştığımı hatırlıyorum.
Bursasporlu taraftarların Anderlecht maçında açtıkları 30 metrelik “Bursa basın Tarık Çapçı’yı örnek alın” pankartı, o çabalarımızın vefalı bir karşılığıydı.
Onlarla birlikte üzülüp, elimizden gelen mücadeleyi veriyorduk sonuçta.
Sonuç olarak terörist ve silahlı örgüt mensubu olmakla suçlanan; ama öyle olmadıkları anlaşılan 40 kadar Bursasporlu 4 ay kadar cezaevinde kaldıktan sonra serbest kalmışlardı.
Yaşadıkları onca mağduriyet de yanlarına kalmıştı.
KUMPASÇILARA NE OLDU?
Peki ya taraftarları “Terörist ve silahlı örgüt mensubu olmakla suçlayan Valiye ve iddianameyi hazırlayan savcı Ferruh Gün'e ne olmuştu?
Söyleyeyim…
Tam 5 yıl sonra o Vali ve o Savcı, Fetö terör örgütüne üye olup faaliyetlerde bulunmaktan ellerinde kelepçelerle gözaltına alınmışlardı.
Onlarca güvenlik görevlisinin canının yanmasına, taraftarların "Terörist" damgasıyla cezaevine düşüp sabıkla almasına, mağduriyetler yaşamasına neden olanlar, bu kez kendileri “Terör örgütü üyesi, terörist oldukları iddiasıyla ellerinde kelepçelerle yürüyorlardı.
Özellikle kumpasın başı Vali Şahabettin Harput'un elleri kelepçeli bir şekilde cezaevine götürülüşü, o olaylarda mağduriyet yaşayan tüm Bursasporluların biraz olsun yüreğini soğutmuştu.
ALLAH'ın adaleti yine tecelli etmişti işte.
Etme bulma dünyası da diyebiliriz.
O kumpas nedeniyle canın yanan, mağdur olan tüm taraftarlara ve güvenlik güçlerine tekrar geçmiş olsun diyorum.
Unutulmaması ve bir daha yaşanmaması dileğiyle…