Komşunuzun evi yanar, su basar evinizi açarsınız. Sıkıntı veya mağduriyet geçene kadar alır misafir edersiniz.
Bu da sadece tanıdıklarınız için geçerlidir. Tanımadığınız kimseyi öyle cümbür cemaat evinize almazsınız.
Tekrar ediyorum ‘sıkıntı geçene kadar’ misafir edersiniz.
Önüne geleni eve doldurmazsınız.
En başta ‘Evin Reisi’ buna müsaade etmez.
Zaten ‘Evin Reisinin’ baş görevi ev halkını korumaktır.
Lakin şu an Türkiye’de bunun tam tersi bir durum yaşanıyor.
Ülkelerini terk eden kim varsa soluğu Türkiye’de almaya başladı.
Bunun nedeni ülkeyi yönetenlerin yürüttükleri mülteci politikasıdır.
Lafa geldiinde "İnsan hakları' diye ortalığı ayağa kaldıran Avrupalılar, mültecileri ülkelerine sokmamak için ne gerekiyorsa yapıyor.
Biz ise adeta yaldızlı davetiye çıkarıyoruz.
Mesela Afganlar daha yakın gidebilecekleri sınır ve yakın ülkeler varken 3 bin km uzaklıktaki Türkiye’ye gelmeye çalışıyorlar, geliyorlar da.
Can korkusu ile bunu yapıyor olsalar en yakın ülkelere sığınırlardı.
Evet milyonlarca Suriyeli yetmedi şimdi de Afganlar dalga dalga Türkiye’ye gelmeye başladı.
Üstelik birçoğu da taşı sıksa suyunu çıkaracak 16-30 yaş arası genç erkekler.
Bu serbestlik devam ederse yarın dünyanın neresinde bir savaş sıkıntı olsa “Nasıl olsa Türkiye kabul ediyor” diye savaş olan yerlerden ipini koparan gelmeye başlayacak.
Bu durumu “İnsani yardım veya Ümmet kardeşliği” diye açıklamaya çalışanlar bu ülkeyi seven kimseyi inandıramadıklarını iyi bilsinler.
Ümmet kardeşliğini inkar falan etmiyorum. Elhamdülillah iyi bir Müslüman olma gayretindeyim. ‘Ümmet’ kavramının da farkındayım.
Ama bazı şeyleri de karıştırmamak lazım.
Ayrıca ülke olarak o meşhur “Ümmet kardeşliğini” bizim yaşadığımız sıkıntılarda nedense hiç göremiyoruz o da ayrı mesele.
Bir de mültecilerin kalması gerektiğini “Onların dedeleri Çanakkale’de savaştı” şeklinde ifade edenler var.
Mesela bizim dedelerimiz de Kore’de savaştı. Gidip milyonlarca kişi Kore'ye yerleşebilir miyiz?
Zulüm gören Avrupa halkları Osmanlı’ya “Gelin bizi kurtarın” diye mektuplar yazardı gider kurtarırdık.
Şimdi o Avrupa’ya gidip istediğimiz gibi yerleşebilir miyiz ?
Değil yerleşmek, 1 haftalık tatil için bile vizesiz gidemiyoruz.
Değil bizi kabul etmek, ellerinden gelse Orta Asya'ya sürecekler.
Ya her şeyi geçtim. İnsan öz kardeşini bile ömür boyu evine alıp birlikte yaşamıyor.
Madem bir sıkıntı var, belli bir sayıda alırsın. Sınıra yakın bir bölgede tampon bölgede sıkıntı geçene kadar ağırlarsın sonrasında da vatanlarına geri gönderirsin. Böyle şehirlerin baş köşelerini tahsis etmezsin.
Alın işte Bursa’daki durum ortada. 20-30 yıl öncesinin mutena semtleri adeta o mültecilerin geldikleri ülkelerinin mini birer kopyasına dönüşmüş durumda.
Bursa’nın yerlileri o semtlerden geçerken -ki geçmemeye gayret ediyorlar-“Ah ah şu hale bakın” diyerek iç çekiyorlar.
Evet birçok anımızın olduğu Çarşamba’mız son 10 yılda ÇarŞAMba’ya dönüştü.
Her şeyi geçtim bayram tatilini geçirmek için gidebildikleri ülkelerinde yaşamak için de geri dönebilirler.
İnsan can güvenliğinin olmadığı yere tatile gitmez.
Demek ki tehlike falan yok.
O zaman neden hala buradalar?
Ülke adeta sessiz sedasız işgal ediliyor. Göç edenler de Maşallah (!) Tavşan gibiler.
Birkaç sene içinde çoluk çombak sayılarını üçe beşe katlıyorlar.
Böyle giderse o mültecilerin sayısı 20-30 yılda Türk sayısını geçecek.
“Bize şu hakları verin “ diye baş ağrıtmaya başlayacaklar.
Şunu da ifade etmek istiyorum. Mültecileri ülkeye kabul eden, kalmasına izin verenler, o mültecilerin karıştıkları her suçta payları olduğunu bilmeliler.
Bakın bu mülteciler “Oy deposu” olarak görülerek geri gönderilmiyorsa bunun tanımı bellidir.
Şayet bu amaçla ülkede kalmalarına izin veriliyorsa, Kendi çıkarı için ülkenin demografik yapısını değiştirmek, göz göre göre işgal ettirmek bu ülke insanına, bu topraklara yapılabilecek en büyük kötülüktür.
Bu davranış çok daha ağır bir şekilde tanımlanabilir de mübarek bayram günü yazmayayım.
Bunu partisi, lideri fakan yok. Bu bir Milli Güvenlik Sorunudur.
Milli Güvenlik Sorunları da Milletin tamamını ilgilendirir.
Bu ülkeyi, milleti, devleti seven herkes, bu yanlışa dur denmesi ve mültecilerin ülkelerine geri gönderilmesi için tavrını ortaya koymalıdır.
Aksi takdirde, yani böyle giderse, çocuklarımız, torunlarımız 'Azınlık' olarak bu ülkede yaşamaya çalışacaklar.
Ve buna müsaade eden bizleri hiç de iyi anmayacaklar.