Bursaspor’un transfer gündeminden dolayı bu konuda biraz gecikmeli yazıyorum.
100 yıllık tarihinde tek bir kayda değer başarısı olmayan A Milli Futbol Takımı’nın, Hollanda karşısında yaşadığı hezimet sonrası yine bilindik senaryolar izliyoruz.
Yani sorunun temeline inmiyor “Mili Takım başarısızsa, tek suçlu başındaki hocadır” yanılgısından bir asırdır vazgeçmiyoruz.
"Onu gönder yenisi gelsin, yeni gelen birkaç galibiyet alırsa görevine devam eder, yenilgiler başlayınca o da gönderilir" kısır döngüsü yıllardır devam ediyor.
Bu şekilde yani 1923 yılından beri 59 defa Milli Takım da teknik adam değişikliğine gitmişiz.
Bazıları tekrar tekrar göreve gelmiş.
Bu hocaların 21’i ise yabancı.
İçlerinde hem kulüp takımlarında hem de milli takımlarda Avrupa şampiyonlukları yaşamış isimler var.
Ancak yerli veya yabancı bu isimlerin hiçbiri Milli Takımı'mızda başarılı olamamış.
Bu 50’den fazla hocanın, tekrar ifade edeyim başka yerlerde başarılı olmuş antrenörün, ulusal takımımızda başarısız oluşlarının gerçek sebebine neden inilmiyor anlamıyorum.
Teşhis çok kolay aslında.
Sisteme değil jenerasyona dayalı bir futbol anlayışının hüküm sürdüğü bir ülkede saman alevi gibi birkaç maçlık başarı periyodları dışında, sürdürülebilir bir başarı olması mümkün değildir.
Başarı temel eğitimle gelir.
Futbolda temel eğitim nedir?
Tabi ki altyapı. En yakın coğrafya Avrupa’yı baz alalım. Oradaki çocuklar bebekliklerinden itibaren en güzel gıdalarla besleniyorlar.
Ki bu fiziki güç için çok önemlidir. Daha ilkokulda yatkın oldukları spor tespit edilip yönlendiriliyorlar.
5-6 yaşında futbola başlayıp, yetişene kadar her hafta Türk çocuklarının 2-3 katı antrenman yapıyorlar.
Evet bunu ben söylemiyorum. Bu bizzat Bursaspor altyapısında görev yapmış bir antrenörün ifadesidir.
İngiliz, Alman, İtalyan, Hollandalı, İspanyol altyapı futbolcusu, Türk gençlerden her hafta 2-3 kat fazla antrenman yapıyor, yani 2-3 kat fazla çalışıyor. Ona göre besleniyor. Ayrıca mental olarak da hazırlanıyorlar.
Bizde ise genelde ekonomik durumu zayıf ailelerin çocukları mahalle aralarında futbola başlayıp 10-11 yaşlarında bir kulübe girebiliyorlar. Daha baştan 4-5 yıl kaybediyorlar.
Sonrasında da bu kayıpların yanı sıra yanlış ve eksik çalışma metotlarıyla bir şekilde A takım seviyesine kadar çıkıyorlar.
Sonuç da ortada.
120 yıldır futbol oynanan ve futbola milyarlarca yatırılan bir ülkeden bugüne kadar tek bir dünya yıldızı çıkmaması başka türlü nasıl açıklanabilir?
Milli takımın tek bir kayda değer başarısının olmaması nasıl açıklanabilir?
Büyük olduğu iddia edilen kulüplerin altyapılarından yıllardır oyuncu yetiştirememesi nasıl açıklanabilir?
Bütün Türk gençlerinin hepsinin yeteneksiz olacak hali yok. Zaten öyle olsa gurbetçi Türkler arasından Mesut Özil’ler yetişmezdi.
Burada sorunun temel eğitimde yani altyapılarda olduğunu idrak edemeyip hala suçluları başka yerlerde aramak pisliği halının altına süpürmektir.
Türkiye’de altyapılarda oyuncu taramaları da, antrenörler de, antrenman metotları da yetersiz olmasa böyle bir tablo olmaz.
FUTBOLU BİLENLER YÖNETMELİ
Aslında tüm bunların ana nedeni, futbolu, futbolun içinden gelen kişilerin değil de turizmcilerin, tekstilcilerin, sanayicilerin, tüpçülerin, müteahhitlerin yönetmesidir.
Kulüplerde de, TFF’de de durum böyle.
O işle yoğrulmuş insanlar kenarlarda köşelerde dururken, o işle alakasız insanların söz sahibi olmasının ceremesini yıllardır aslında her alanda çekiyoruz. Futbol da bunlardan biri sadece.
Özetle Türk futbolundaki sorunun çözümü için, futbolu, futbolun içinden gelenler yönetmeli ve altyapı seferberliği başlatılmalıdır..
Bu konuda da bu işte başarılı olmuş ülkelerin bu işin uzmanı kişilerinden yararlanılmalıdır. Nasıl futbolcu, hoca transferi dış ulkelerden yapılıyorsa altyapıalr içinde ekolü olan ülkelerden antrenörler getirilebilir.
MİLLİ SERVETE ZARAR
Son bölümde tartışılan bir diğer konuya değinmek istiyorum.
O da Şenol Güneş’in aylık 2,5 milyon yıllık 30 milyon lira olan maaşı.
Bir de 30 milyon liralık tazminatı var.
Bakın sadece Şenol Güneş için söylemiyorum.
Türk futbolunda hocalar da, futbolcular da hak ettiklerinden 10 kat fazla ücretler alıyorlar.
Evet ortada hiçbir başarının olmadığı, seyir zevkinin olmadığı bir futbol atmosferinde bu ücretler neye göre veriliyor anlamak mümkün değil.
Avrupa'da başarı yok. Seyir zevki desen hiç yok.
Premier Lig'den maç izlerken "Bunların oynadığı futbolsa bizimkilerin oynadığı ne?" demeyen futbolsever yoktur.
Ülke ekonomisine katkı yapan insanların ortalama ayda 4 bin, yılda 50 bin lira kazanabildiği, bir ülkede bir antrenörün 30 milyon lira yani ülke ortalamasından tam 600 kat, yazıyla da ifade edeyim altı yüz kat fazla ücret alması akılla, mantıkla, adaletle açıklanamaz.
Bunu değil Şenol Hoca, dünyaca ünlü filozoflar Aristo, Platon, Diogones, Sokrates ve Pisagor bile açıklayamaz !
Bu milletin parası bu şekilde nasıl harcanır? Üstelik ifade ettiğim gibi ortada bir başarı da yok.
Bu futbolcular içinde geçerli. Normal bir insanın 100 yıl çalışsa kazanabileceği parayı 1 yılda alınca akılları başlarından gidiyor. Zaten birçoğu eğitimsiz olduklarından iyice sapıtıyorlar.
Türk Futbolu kadar performansla ters orantılı kazancın yaşandığı bir alan yoktur.
Gerçekten tekrar sormak istiyorum. Ne veriyorlar ki bu ücretleri alabiliyorlar?
Futbol kulüplerimizi batıran da bu afaki, hoca, futbolcu ve menajer paralarıdır.
Son olarak Şenol Hoca’nın tabiriyle söyleyeyim. Türk Futbolu bulanık bir akvaryum falan değildir, direkt olarak bataklıktır.
Türk futbolu bataklık haline dönüşmüştür, dönüştürülmüştür. Bunu yapanlar da futbolumuzun şu anki baş aktörleridir.
Evet o bataklığın ham maddesi de futbolu yönettiğini zannedip yönetemeyenlerdir.
Hiçbir başarısı olmadığı halde hak etmedikleri ücretleri alanlardır.
O bataklığı da ehil ellerle kurutmadan da Türk futbolunun düzelme ihtimali yoktur.