Bu kadar yoğun bir seçim döneminin ardından izninizle bir sonuç değerlendirmesi yapmak istiyorum.
Öncelikle muhalefetin neden kaybettiğinden başlayalım.
Geçtiğimiz ekim ayının ortalarında Prag’dayım. Old Town da yani tarihi şehir merkezindeki Waclaw Meydanı’nda dolaşırken orada bir gün önce çok büyük protestolar yapıldığını öğreniyorum.
Sebebini merak ettiğimde de %15’e yükselen enflasyon yüzünden olduğu bilgisini alıyorum.
Hani bizde gerçek ölçüsü %150’nin yani Çekya’dakinin 10 katı fazla olan enflasyon için halk hakkını arayıp ülkeyi yönetenlere uyarı yapmış ve “Ayağınızı denk alın, bizim refah seviyemizi düşüremezsiniz” demiş.
Gayet doğal. Medeni ve bilinçli toplumlar bu şekilde davranır.
Bizim toplumumuz da bu şekilde davranırdı eskiden.
Bizde de hatta “Boş tencerenin gönderemeyeceği iktidar yoktur” sözü adeta ata sözü gibiydi.
Yaşadığımız enflasyonun çeyreğini yaşatmayan eski liderleri az linç etmedik.
Ancak mevcut muhalefet öyle yanlışlar yaptı ki o hatalar iktidarın hatalarının ve çok konuşulan kötü ekonominin önüne geçti.
O hataların başlıcaları neydi peki?
Türkiye’de seçimleri partiler değil güçlü liderler kazanır. En başta muhalefet bu gerçeğe göre hareket etmedi.
Bu konuda iki lider arasındaki uçurum gayet açıktı. Buna ilaveten güven vermeyen bir masa kuruldu. Pkk ve Fetö terör örgütleriyle geçmişte bağlantısı olan ve yakın ilişki içinde olan siyasilerle o masada ortaklığa girildi.
İlaveten CHP içine sızmış ve üst yönetimde yer alan terör örgütüne sempati ile bakan kişiler zaten halkın sürekli sinirini ziplatıyordu.
Atatürk'ün kurduğu partide Türk ve Atatürk düşmanları cirit atıyor yıllardır.
Tüm bu kişiler %65’i sağ görüşlü ve önemli bir kesimi milliyetçi olan Türk seçmeninin damarına basacak ne kadar açıklama varsa yaptılar.
Kah Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala gibileri serbest bırakacaklarını söylediler, kah PKK kurucusu kadın teröristin hak ettiği cezayı almasına tepki gösterdiler, kah özerklik falan diye saçmalayıp durdular.
Pazara, markete, kasaba gidip fiyatları görünce “Bu iktidara oy verirsem elim kırılsın diye yemin eden seçmenler ise o açıklamaları duydukça tepeleri atıp "vermiyorum sizin gibilere de" dedi haliyle.
En önemli noktalardan biri muhalefet halkla inatlaşıp halkın istediği değil kendi dayattığı lideri aday gösterdi. Çünkü halkın istediği lider parti içindeki bir kesimin ve masadakilerin işine gelmiyordu.
Bunun yerine girdiği her seçimi kaybeden Kemal Kılıçdaroğlu’nu girdiği her seçimi kazanan Tayyip Erdoğan’ın karşısına çıkardılar.
Yani AK Parti seçmeninden kime sorsanız kaybedeceği kesin olduğu için rakip olarak Kılıçdaroğlu'nu istetecekken muhalefet, hani o iktidar yandaşlarının zekâsı ile alay eden muhalefet, böyle bir zekâsızlığa imza attı.
Bile bile ladesti bu.
Aklı başında o kadar insanın uyarısına rağmen bu hata yapıldı.
Yani daha önce defalarca seçim kaybeden birini yeniden aday göstermeyi “Hata” diye tanımlamak da olmuyor da gerçek tanımı hakarete girer diye yazmıyorum !
Bu arada bir takım muhalefet seçmeni tarafından sürekli aşağılanmak da iktidar seçmenini tahrik etti.
Sürekli kazananın peşinden gidenleri sürekli kaybedenin peşinden gidenlerin küçümsemesi de ayrı bir enteresanlık olmuyor mu sizce de ?
Düşünün bir ülkede yıllardır kâh iktidar kâh muhalefet olarak siyaset yapıyorsunuz ama halkınızı tanımıyorsunuz!
Muhalefet yukarıda yazdığım gibi bozulan ekonomiye çok güvendi; ama şunu atladı.
Bu ülkenin büyük çoğunluğu insanca yaşam standartlarını bilmiyor.
Fakirliğe alışmış bir toplumumuz var.
Karnının doyup faturalarını ödemeyi yeterli gören milyonlar var.
Medeni ülkelerde yaşayan insanlar gibi,
“Ben neden ay sonunu hesaplamak zorundayım, Neden doğalgazı düşük seviyede yakıp üşüyorum, neden Arapların veya turistlerin doldurduğu restoranlarda yemek yiyemiyorum, kıyafet alırken, pazar alışverişimde ucuz mal peşinde koşuyorum, tatile çıkamıyorum, neden arabam yok, yurt dışını neden hiç göremedim?”
Diyemeyen, sorgulayamayan on milyonlarca insanımız var.
Türkiye'de tabii ki Afrika'daki gibi açlık yok; ancak birçok insanımız hayatın güzelliklerden uzak yaşamak zorunda kalıyor.
Bu da bir nevi açlıktır.
Düşük yaşam standartlında yaşadıklarının farkında değiller.
Devletin millete hizmet için var olduğunu değil de milletin devlete hizmet için var olduğunu sanıyorlar.
Dolaysıyla bu dünya görüşündeki insanların çok da önemsemediği yerden yaklaşırsan ve üstüne hassasiyetlerinin tam tersini yaparsan her zaman olduğu gibi kaybedersin.
Kaybettin de !
"Sorgulamıyorlar, koyun gibiler" diye aklın sıra alay ettiğin insanlardan zerre farkın olmadığını idrak edemiyorsun. Çünkü sen de sorgulamıyorsun
Ben nerede hata yapıyorum, neden bu küçük gördüğümüz insanlar bizi hep yeniyor?" Diyemiyorsun.
Eğer onlar koyunsa kusura bakmayın da siz koyunun önde gideni oluyorsunuz !
Sonuç olarak da böyle muhalefette kalıyorsunuz.
Bu kafayla giderseniz değil 2023, 3023'te bile değişen bir şey olmaz.
Özetle CHP fabrika ayarlarına dönmeden iktidar olmayı ancak rüyasında görür.
Evet CHP’nin neden kaybettiğin yazdık peki AK Parti nasıl kazandı?
Bu kısımda yazacak çok bir şey yok aslında.
Rakibinin yaptığı hatalar, yanlışlar, toplumla inatlaşması sonucu AK Parti’nin hataları yanlışları gölgede kaldı.
AK Parti halkını tanıyan, toplum mühendisliğini iyi yapan bir parti.
Güçlü bir liderin etrafında iyi organize olarak halkın çoğunluğunun hassasiyetlerine saygı göstererek o yönde politikalar üreterek kazandılar.
Bu konuda diyecek bir şey yok
Ülkemiz ve Milletimiz için hayırlısı olsun.
Şahsen bugüne kadar birçok farklıya oy vermiş biriyim.
Takım tutar gibi parti tutan zihniyeti sağlıklı bulmam ve kendime halkçı olarak tanımlamak çok hoşuma gitmediğinden “Millet Yanlısı” olarak tanımlarım.
Milletin, ülkenin menfaatine her harekete destek veririm.
Burada Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı olarak yeni dönemde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan beklentilerim belli.
-Türkiye’nin geleceği için büyük tehdit olan sığınmacıların tamamını ülkelerine geri gönderilmesi.
-Deprem için kentsel dönüşüm ve denetimin sağlanması.
-Ülkenin kurucu unsuru olan “Türklüğe, Atatürk'e” yönelik her türlü harekete engel olunması.
-Zamların durması, enflasyonu düşürmesi ve ekonomiyi her alanda düzeltmesi.
-Emekli ve asgari ücret başta olmak üzere maaşların ‘Gerçek enflasyon değerinde’ zam görmesi.
-Ülkeyi her alanda üreten hale getirilmesi.
-Terör örgütlerinin hepsiyle aynı kararlılıkta mücadeleye devam etmesi
-Anayasa’nın özellikle ilk 4 maddesine kesinlikle dokunulmaması.
-Makam ve mevkilere bundan önceki dönemde olduğu gibi eş dost veya "bizden biri" anlayışıyla alakasız kişileri değil liyakat sahibi insanların getirilmesi.
-Savunma sanayii ve yerli araç gibi yatırımlara aynı şekilde devam edilmesi.
-İnsanların inanç ve yaşam şekillerine direkt ve dolaylı yoldan müdahallerden vazgeçilmesi. Tabii ki toplum ahlakına ters davranışlar bu kapsam dışında.
-Güven sarsılan adalet mekanizmasına tekrar eski güvenin tesis edilmesi ve kesinlikle müdahale edilmemesi.
-Özellikle kadınlara, çocuklara ve hayvanlara karşı şiddet uygulayanlara en sert ve caydırıcı cezaların konması ve kesinlikle uygulanması.
Passolig, deplasman yasağı başta olmak üzere futbola zarar veren uygulamalardan vazgeçilmesi, tüm spor federasyonlarının da ehil ellere teslim edilmesi
-Kullanılan sert ve kırıcı dilden vazgeçilmesi zira o dil kutuplaşmalara yol açıyor. Toplumu birbirine düşman ediyor.
Evet benim ülkeyi yönetenlerden beklentilerim ana başlıklarla bunlar.
Dilerim ülkeyi geliştirecek milletin refahını, güvenliğini sağlayacak, en önemlisi huzur getirecek bu adımları atıp uygulayabilirler.