Malum Türk düşmanlığı dünyada adeta geçmeyen bir modadır. Birçok ülkede bu durum üst seviyededir.
Sırf bu motivasyonla yaşayanlar var.
Bizim gibi tarihe yön veren, çağlar açıp kapatarak o tarihi yazanların haliyle düşmanı da çok oluyor.
Yalnız burada konumuz dışarıdaki değil içeridekiler.
Zira Türkiye Cumhuriyeti topraklarında alenen Türk düşmanlığı yapıp, Türk adını bu topraklardan silme gibi 'olmayacak hayaller' kuruyorlar.
Bunu da zaman zaman dile getiriyorlar.
Toplumun her kesiminde bunlardan var.
İpe sapa gelmez söylemlerle saçmalayıp duruyorlar.
Türk kelimesine resmen alerjileri var.
Yine böyle bir gündemin içine düştük.
O yüzden bir iki kelam etmek istedim.
Peki kim bunlar ve neden böyleler?
Lafı daha fazla uzatmadan iki üstadın anlattıklarını ve söylediklerini sizlere aktarmak istiyorum.
Zira içimizdeki Türk düşmanlarının maskelerini çok güzel düşürmüşler.
Ömer Seyfettin anlattıkları ile başlayalım...
"Almanların yenilmesiyle savaş bitmiş, Mütareke imzalanmıştı, Filistin’den çekiliyorduk, birkaç arkadaş subayla karşı tarafın subaylarıyla çekilme işlerini görüşmek için yanlarına gittik. Karşı tarafta Fransız üniformalı bir subay bana sık sık bakıyor, gözünü benden ayırmıyordu, ben buna bir mana veremiyordum. Fransız subay yerinden kalkarak bana doğru geldi ve: “Nasılsın Ömer Seyfettin?” dedi. “ Beni nereden tanıyorsun? Ben bir yüzbaşıyım, öyle tanınacak kadar üst düzey bir komutan değilim.” dedim.
Fransız subay: “Ömer ben seninle İstanbul’da askeri Lisede beraber okudum, ben falancayım.” deyince hayretler içinde baktım hatırladım. Hep dini, Kur’an-ı Kerim’i eleştiren, Osmanlıyı devamlı kötüleyen vatan, bayrak sevgisi olmayan bir öğrenci idi ama yine de Fransız subayı olması normal değildi. “ Peki nasıl böyle oldun?” dedim. Dedi ki; ”Ne zaman bir savaş olsa Türkler galip gelse içimde üzüntü oluyordu, Türkler kaybetse, zarar görse içimde bir sevinç oluyordu, çoğu zaman kendimi ayıplıyor, neden böyleyim diyordum. Bir gün anneme ısrarla sebebini sordum. Annem : "Dayanamayacağım, anlatayım.” dedi. “ İstanbul hastanesinde görevli bir Fransız doktor vardı, hastaneye gidip gelirken onunla birlikte oldum ve sen o Fransız doktorun oğlusun, babanın bundan haberi yok, şimdi sen öğrendin.” dedi.
Zaten babam zannettiğim çoktan ölmüştü, o hastaneye gittim: “Şu tarihte burada çalışmış şu isimli Fransız doktorun adresi var mı” diye sordum, gerçek babamın adresini verdiler. Fransa’ya gittim ve babamı buldum, olanları ve annemin sözlerini söyledim.” Fransız doktor olan gerçek babam: “her şeyi unutmadım, anneni gerçekten sevmiştim.” dedi ve beni evlat olarak kabul ederek nüfusuna yazdırdı. Fransız okullarında eğitimimi tamamladım ve gördüğün gibi bir Fransız subayı olarak karşındayım, Ömer Seyfettin.” Dedi.
Şimdi ben, Milletini, bayrağını ve dinini eleştirenleri gördükçe acaba onlar da p*ç mi? Diye düşünüyorum"
Evet Ömer Seyfettin son derece haklı.
Asalet, millet ve vatanseverlik soydan gelir.
"Katranı kaynatsan olur mu şeker? Cinsini sevdiğim! cinsine çeker" Diye boşuna dememiş atalarımız.
Ağacın köküne, insanların soyuna ve sopuna bakmak gerekir.
Son noktayı da bir diğer Üstat Neyzen Tevfik koymuş...
Bakın ne diyor Neyzen Usta “Geldikleri gibi gitmediler, kimi itini bıraktı, kimi bitini bıraktı, kimi de pi*ini bıraktı.” Kim ki Türk Milletine, vatanına, bayrağına ve devletine düşman ise soyu bozuktur, kanı bozuktur, milliyeti, zihniyeti ve cinsiyeti bozuktur."
Evet değerli okurlar...Tarihe geçmiş iki büyük yazarımız içimizdeki Türk düşmanlarının kimler olduğunu bu sözlerle gayet net anlatmış.
O yüzden ne mal oldukları belli ve tek bir kelamlarının bile ehemmiyeti yok.
Türk Kervanı tarih boyu olduğu gibi kıyamete kadar bu topraklarda yürümeye devam edecek.
Ürüyenler ürüsün, önemli değil.
Ha! Hadlerini daha da aşarlarsa Büyük Türk Milleti yine "Su soğuk ama girince alışırsınız" demek zorunda kalır o kadar !