Anayasamızın 138.maddesine göre ulusal sınırlarımız içerisinde verilen mahkeme kararlarının tüm kişi kurum ve organlar tarafından uygulanması esastır. Peki yurtdışında verilen mahkeme kararları veya mahkeme kararı yerine geçen tahkim kurulu gibi kararlar memleketimizde ne ifade ediyor? Misalen Yunan mahkemesinden verilen velayet veya nafaka, Suriye mahkemelerince şirketler için verilen alacak & tazminat, Bulgaristan mahkemelerince verilen veraset & miras kararları, Macar ceza mahkemesinin bir kaza sonrası kişi hakkında verdiği hapis cezası yanındaki tazminata dair karar gibi tür ve nitelikleri ayrı ayrı kararlar içeride ne ifade ediyor? Nasıl icra edilebilecek?
İşte Millet Arası Özel Hukuk ve Usul Hakkında Kanun (kısaca MÖHOK diyoruz)V hükümleri bu soruları cevaplıyor. MÖHOK 2007 yılında yenilendi ve Yargıtay uygulamaları ile de detaylar yerleşmekte.
Öncelikle yabancı mahkeme kararları için iki önemli kavram var. İlki yabancı mahkeme kararının tanınması diğeri ise yabancı mahkeme kararının tenfizi yani içeride uygulanabilir olması. MÖHOK Kanunumuz ve diğer kurallar & uygulama kararları bu iki kavram ve sorunu da ayrıntısıyla düzenlemekte. Burada tanıma kararlarının icra niteliği bulunmayan salt tesbit niteliğinde kararlardan olduğunu, bu kararları icrai karara dönüştürmeden yani tenfiz kararı almadan icra edemeyeceğimizi, sadece kesin hüküm oluşturacak ve aynı davanın yeniden açılmasını engelleyecek kararlar olduğunun, altını çiziyoruz.
Yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş ve o devlet kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan ilâmların Türkiyede icra olunabilmesi yetkili Türk mahkemesi tarafından tenfiz kararı verilmesine bağlıdır. (MÖHOK 50.MD.) Buradan anlaşılacağı gibi, Tenfiz tanımadan daha geniş ve uygulama olanağı bulunan bir hukuki kavram. Tanıma şartları büyük ölçüde tenfiz şartları ile aynıdır. Ancak tanımada mütekabiliyet (diğer devletle yargılama konusu olaylarda aynı hususlarda fiili ve hukuki kabuller, karşılıklı kabul/antakt olunma) şartı aranmaz. Karar Türkiyede infazı/icrası talep olunmayacak bir kararsa tanıma yoluna da gidilebilir. Ancak uygulamada daha kapsamlı bir yol olan tenfizin tercih edildiği görülmektedir. Medeni Hukuk ve Ticaret Hukukuna ilişkin yabancı mahkeme kararları ve hakem kararları istisnalar dışında tenfize konu olabilecektir. Mesela bir taşınmazın el değiştirmesine, kısıtlanmasına dair kararlar genelde ülkelerin özel alanı olduğu için münhasır yetki kuralına göre tenfiz burada mümkün olmayabiliyor. Yine Vergi Mahkemesi kararları ve Ticaret Mahkemelerinin iflas kararları gibi kararlar da kamu hukukuna değindiği için tenfiz kararına konu olamıyor. Bununla birlikte, ceza hükmü içermeyen kişilerin kişi haklarına ilişkin yabancı ceza mahkemesi kararları da tenfizi söz konusu olabiliyor. Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Tanıma ve tenfiz davasını, hukuki yararı olduğunu ısbat eden herkes Türk Mahkemelerinde açabilecektir. Tanıma, tenfiz kararı alabilmek için mahkeme kararının aslı veya onaylı sureti usulünce noterde tercüme ettirilir, yetkili ve görevli mahkeme saptanarak karardaki muhatapların adresleri bildirilerek onlara karşı dava açılır. Mahkemece inceleme yapılır, öncelikle T.C. ile ilamın verildiği yabancı devlet arasında yasadan doğan fiili veya hukuki karşılıklılık (mütekabiliyet) veya bu konuda anlaşma (sözleşme) olup olmadığı, Türk mahkemelerinin kesin yetkisine girip girmediği (taşınmaz örneğinde olduğu gibi),Kararın kamu düzenine aykırı hususlar içerip içermediği, kararın kesin hüküm içerip içermediği (Misalen yabancı mahkeme mirasçılık belgesi, veraset belgesi kesin hüküm kesin karardan sayılmıyor, bizim hukukumuzda da aksi her zaman dava ve ispat edilebileceğine göre de tanınması yahut tenfizi yoluna da gidilemez.) Yabancı mahkeme kararının tamamı değil , bir kısmı da tenfize konu olabilir. Örnekte yabancı mahkemelerce verilmiş boşanma kararlarında yer alan boşanma ve nafakaya ilişkin kararlardan sadece boşanma veya sadece nafakaya ilişkin karar da iç hukukumuzda tenfiz edilebilir. Ancak yabancı mahkeme kararında yer almayan bir husus tenfiz kararına ek karar olarak eklenemiyor. Özetle açtığımız davaya bakan hakim, yabancı mahkeme kararının içeriği ile sınırlı olunacaktır. İç hukukumuzda tanıma ve tenfiz davalarında karşılaştığımız en büyük zorluk ise yabancı ülkedeki davalı şahsa bir türlü yapılamayan tebligatlar. Ne yazık ki karşılıklı uluslar arası anlaşmalar da bu sorunu çözmeye yetmedi. Yıllarca tek bir tebligatı bekleyen davalar var ve üzücü bıktırıcı bir prosedür. Yine bu davalar, tebliğ/ tercüme ve diğer işlemler nedeniyle epey mahkeme masrafı gerektiriyor. 21. yüz yılda iletişimin bu derecede yüksek olduğu bir çağda ülkelerin bir diğerini, insanlarını bu tür tebliğ metodları ile bıktırmaya devam ediyor olması ise maalesef çözülememiş.
Saygılarımla.
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?