Son meydana gelen ekonomik gelişmeler üreticiyi gerçekten çok zora sokmuş durumdadır. Özellikle finansman sıkıntısı nedeniyle üretimi durdurmayı dahi düşünen müteşebbislerle karşılaşılmaktadır. Hal böyleyken kalite geliştirmek, kurumsallaşma gibi çalışmalar gündemin arka sıralarında kalmaktadır. Ancak mevzuatın gereklerinden kaynaklanan resmi işler bir taraftan yapılmak durumundadır.
Çevre alanında oluşan sorumluluklar da bu kapsamda ele alınabilir. Elli yönetmelik, yirmi tebliğle devasa bir içeriğe sahiptir ülkemiz çevre mevzuatı. Bu ansiklopedi gibi olan kurallar manzumesinin bir işletmede tam olarak uygulanması kolay değildir. Şirketin tüm gücünü bu noktaya verebilmesiyle ancak mevzuata tam uyum sağlanabilir. Bu şartın her zaman sağlanması haliyle söz konusu değildir. Yapılacak denetimlerin her zaman şirketlerin aleyhine sonuçlanması olasılığı vardır. Çevre cezalarındaki yükseklikse özel sektörü bu noktada strese sokmaktadır. Diğer taraftan uluslararası çevre örgütü Greenpeace in yöntem ve uygulamaları çevre yönetimi alanında yeni bir bakış açısı sağlamaktadır. Bugün Greenpeacein çevre koruma noktasında protokol imzaladığı şirketlerden ilk elde istediği şey şeffaflıktır. Bilginin samimiyetle paylaşılması, iyileştirmelerin birlikte kararlaştırılması ve gerekli tedbirlerin zaman içinde gerçekleştirilmesi temellerine oturan bir yöntem belirlemiş Greenpeace. Yeşilbarışçılar çevre önlemlerinin bir anda gerçekleştirilemeyeceğini kabul ediyor. Protokol imzaladıkları şirketlere kendi çevre standartlarına uyum sağlanması için dört yıl gibi bir süre öngörüyor. Gerçekçi bir tutum değil mi? Kamu yönetimiyse her alanda olduğu gibi çevre mevzuatına ait düzenlemeleri de süratle yürürlüğe sokmaya çalışmktadır. Uzun bir süreçte gerçekleştirilebilecek işlerin bir çırpıda yapılması bekleniyor. Bu tutum ne kadar doğrudur?
İnsan çevre yönetimini Greenpeacee versek mi diye düşünüyor?
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?