Geçen hafta, TEPAV/Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı uzmanları benimle, sürdürdükleri bir araştırma projesi kapsamında, Geleceğin Kentleri başlıklı bir söyleşi yaptılar, bu söyleşilerini üniversite ve diğer sektörlerden kişilerle de yapacaklarını ilettiler. Onlara aktardığım görüşlerimi, birkaç yazımla siz okuyucularımın da değerlendirmesine sunacağım, zira bizler ve gelecek nesillerimiz bu araştırmanın önde gelen aktörleri olacağız.
Ben konuşmama, önce geleceğin dünyası ile başladım ve geleceğin insanları ve onların oluşturacağı geleceğin kentleriyle devam ettim.
Geleceğin dünyasını şekillendirecek gerçekler, 2. Dünya Savaşının sonlarında bilim adamlarının uzaya girmeleriyle ilk görüntülerini verdi ve savaş sonrasında uzaydaki araştırmalar derinleşti ve insanlığın geleceğini karartacak acı gerçekler, atmosferdeki seragazı tabakası oluşumunun farkına varılmasıyla şekillenmeye başladı.
Bilim adamlarının ortaya çıkardığı bu evrensel tehlike 1968 yılında Vancouver toplantısında ülkelerin önüne serildi, dünya ikliminin değişiminin söz konusu olduğuna dikkatler çekildi ve alınabilecek tedbirler tartışıldı. 1972de toplanan Stockholm Konferansında ülke liderleri konuyu daha derinlemesine irdelediler, alınacak önlemleri konferans bildirgesi olarak imzaladılar.
Atılan imzalara rağmen yer küre üzerindeki sera gazı salınımları artarak devam ederken, eski Norveç Başbakanı Brundtland 1987 yılında mevcut durumu tespit eden bir rapor hazırladı ve BMe sundu. Brundlant raporunda, iklim değişikliği ile mücadelenin sadece ülke yönetimlerinin işi olmadığını, ülke insanlarının konunun bilincine sahip olması ile top yekun bir mücadelenin sürdürülmesi gereğini vurguladı.
Yıl 1992, BM Habitat 1 konferansı, Brundtlandın önerisi doğrultusunda, ülke liderlerinin yanında, dünya halklarının temsilcileri, Sivil Toplum Kuruluşlarının katılımıyla toplandı. Yapılan tartışmalar sonucu uzlaşılan kararlar, insanlığın 21.yüzyıl yaşam koşullarının ana hatlarını çizen, GÜNDEM21 başlığı altında toplandı ve uluslararası taahhüt olarak ülke liderlerince imzalandı. Gündem 21in ana hedefi, yerküre üzerinde yaşamı sürdürülebilir kılmak, idi.
Ve her ülke kendi koşulları içinde, halkıyla kol kola girerek, YEREL GÜNDEM 21 uygulama hedeflerini belirleyerek sürdürülebilirlik yolunda etkin adımlar atacaktı. İşte bu sistemi tüm dünya toplumlarına anlatmak, çalışmalarında öncülük yapmak amacıyla, BM desteğinde Uluslararası Çevre Girişimleri Konseyi/ICLEI adı altında bir uluslararası kurum oluşturuldu.
Bursa Büyükşehir Belediyesi 1995 yılında bu konseye üye oldu, ben başkanlığım sürecinde konsey yönetim kurulunda yer aldım. Türkiye GÜNDEM 21 bildirgesine imza atmasına rağmen, bu oluşumun farkında olmamıştı ve toplum yaşamını etkileyecek hiçbir adım atmamıştı. Biz Bursada çeşitli mahallelerde, içinde çocukların, kadınların, iş sahibi ve emeklilerin de yer aldığı, Yerel Gündem 21 gönüllü çalışma grupları oluşturduk. Bu grup üyelerinin, SKTlerin, muhtarların katılımıyla KENT KONSEYİNİ kurduk. Nasıl bir Bursa olsun istersin? Nasıl bir kentte yaşamak istersin? sorularıyla Bursalıların önüne çıktık. Bu kapsamda ilk eylemimiz, evlerden, iş yerlerinden çıkan katı atıkların içindeki geri dönüşebilir olanlarının ayrı toplanmasıydı. Gönüllü çalışma gruplarımız ev ev dolaşarak, iş sahiplerini ziyaret ederek sistemi anlattılar ve Büyükşehir Belediyesi olarak ta bu atıkları ayrı toplamaya ve değerlendirmeye başladık. Bugün Bursada, tüm kenti kapsayan bu sistem aktif olarak işliyor, atıkları ayrı toplayan, ayıklayan, geri dönüştüren bir sanayi de oluştu ve çarkı çok verimli olarak döndürüyorlar.
Sizlere Geleceğin Kentleri başlığı altında röportajda ilettiğim görüşlerimi sizlerle paylaşmaya devam edeceğim. Bu haftaki yazımı, atmosferdeki değişimle ilgili yapılan ölçümleri dikkatinize sunarak bitiriyorum;
Uluslararası kurumlarca 2016 yılında yapılan ölçümlere göre atmosferde bulunan CO2 miktarı 402 ppm, 2017 Ocak ayında 407ppm
tehlike sınırı 350ppm
Bilmem anlatabildim mi???
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?