Hele ki çalışma hayatında kadın olmak, kat ve kat daha da zor…
Önceleri toplumumuzda erkek çalışır, para kazanır, evinin ve ailesinin tüm ihtiyaçlarını karşılarmış…
Kadın ise evini temizler, yemeğini yapar, çamaşırını yıkar, çocuklarını büyütürmüş… Ama tabii hepsi eskidenmiş…
Günümüz şartlarında, bu mümkün mü? Tabi ki de asla mümkün değil!
Modern yaşam, ekonomik şartlar, lüks yaşam tarzına özenti… Kadınları da iş hayatında yer almaya mecbur kıldı…
Harika! Tabi ki kadın ve erkek eşit diyoruz(!) Kadın da çalışacak ama erkek de ona destek olacak…
Tamam bu da güzel… Çünkü hayat müşterek(!)
Gelelim asıl konumuza; kadın olmak, her zaman olduğu gibi her yarışa daha geriden başlamak demek…
Başarısı ne olursa olsun bir kadın kendisinden beklenenin daha fazlasını vermek zorundadır…
Hatta uğradığı her türlü istismarı, sineye çekmek mecburiyetindedir…
Baskı ve zorluklar onun yoldaşı hatta sahibidir…
Her fırsatta önüne örülen duvarları aşmak, hem kendisi, hem ailesi, hem çevresi, hem de her daim önüne çıkan el-alem(!)den kendisini koruması, bir kadının en büyük vazifesidir(!)
Her ortamda hep geride bırakılan kadındır. Ön planda olsa, çok başarılı olabilecek bir kadın dahi, sürekli geride kalmak zorundadır. Bir kadının hayatı bunun için farkındalık yaratma çabasıyla geçer...
Şu bir gerçek, hem evi, hem işi, hem sosyal çevresindeki rollerini dengelemeye çalışması, kadınların erkeklere oranla çok daha fazla stres altına girmesine ve yıpranmasına neden olmaktadır…
Her konuda bilgisi ve emeği hiçe sayılan hep kadındır. Ama unutulmamalıdır ki, hem kariyer yapabilen, hem de çocuk doğurabilen yegane varlık yine kadındır…
Çevremdeki insanlarla sohbet ediyorum, internette ve gazetelerde yazılmış yazıları okuyorum, ileriye gideceğimiz yerde giderek gerilediğimizi görüyorum… Yazık Türkiye’m!
Bir çok okumuş kızımız var ya da çalışmak isteyen eğitimli kadınlarımız… Başvuru yapıyorlar ama geri çevriliyorlar, çünkü kadının başarısı hiçe sayılıyor…
Kadına iş vermek sanki bir lütuf gibi görülüyor. Maaşları da ona göre sınırlandırılıyor…
Aslında fazlasıyla traji-komik bir durum bütün bu yaşananlar. Çünkü yeri geliyor karşılaştıkları zorluklara ve yaşadıkları olumsuzlara rağmen kadınlar çok daha büyük başarılara imza atabiliyorlar…
Bir başka can acıtan konu ise, güzel, bakımlı, gösterişli, havalı vs. olan bir kadın, iş hayatında başarılı olunca da ön yargılı toplumumuz tarafından hemen yaftalanıyor. Başarısının altında iş becerisi ve yetenekleri gözetilmeden başka sebepler aranıyor(!)
Bir kadının işle ilgili reklam, pazarlama vb. bir talebi olduğunda, hemen “bir kahve içelim, önce yemek yiyelim, bilmem ne, bilmem ne…”
Yahu kardeşim sizin karınız, kızınız, ananız, bacınız yok mu ya!
Neden kadın görünce, sizin aklınıza başka bir şey gelmiyor ki? Söz okurlarımdan dışarı ama kendinizde bir kadının gardını düşürme hakkını nerden buluyorsunuz?
Hala kadın meselesini içselleştiremeyen o kadar çok insan var ki. Ve işin acıklı yanı bunların bir kısmının da kadın olması; kraldan çok kralcılar, erkekten çok erkekçiler, “kocamdır döver de sever de” ve “ben bilmem beyim bilir” diyen kadınlar da, maalesef ki toplumumuzun bir gerçeği…
Elbette ki gelenek, görenek ve ananelerimizden vazgeçelim demiyorum. Ancak modern yaşamın gerekleri de malum.
Bu dünyanın bir parçası olmak istiyorsak bu gerekleri yerine getirmek zorundayız. Ayrıca kimse beni, “kadınlarımız çalışamaz, toplantılarda yer alamaz, iş gezisine çıkamaz, gece evine geç dönemez” zihniyetinin geleneklerimizden kaynaklandığına ikna edemez. Çünkü bu sorunsal tamamen cehaletle doğru orantılı durum…
Kadın meselesinin çözümü için kadınının da erkeğin de kafasının değişmesinden başka bir çare ben göremiyorum çünkü dünyadaki örneklerine de baktığımızda, kadın sorununu çözememiş bir toplumun medeni bir toplum olabildiğini görmek mümkün değildir. Tek çıkış yolumuz bir zihniyet dönüşümüdür.
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, ne kadar da güzel söylemiş “kadınlarını geride bırakan toplum geri kalmaya mahkumdur.” Alın size günümüz Türkiye’si, değil mi?