Refah toplumlarına bakıldığında iki husus karşımıza çıkıyor. Bunlardan birincisi doğal kaynağa sahip oluyorlar. Diğeri bu ülkelerin birer cazibe merkezi olması.
Sonuç olarak enerji ihtiyacı ve istenen hayatın yaşanabilmesi özgürlüğü zenginliğin anahtarı oluyor. İhracat şampiyonlarına bakıyorsunuz, bu ülkeler bir değer üretse de doğal kaynak tüketimi, çevresel tehditler ve ucuz emek gücü bağımlılığı refah toplumunun en önemli sorunları olarak karşımızda duruyor. Bir gelir oluştursa da bu toplumlar mutluluğu yakalayamıyor. İhracatçı ülkelerde sendika üyeliği, çevre önlemleri, çalışma süreleri , enerji maliyetleri, vergi yükü tartışılıp durmaktadır. Sonuçta rekabet ortamında mal satmaya çalışılan toplumlardır bunlar. Ekonomik anlamda refahın oluşması için artık paranın oluşması gerekmektedir. Bunun da sadece iki yolu olduğu görülmektedir. Bu noktada Türkiye'nin refah toplumu yakalaması için tek seçeneği; insan hakları, çağdaşlık, eğitim seviyesi, özgürlükler, huzur- güven ortamını arttırarak dünyadan daha fazla insanı bu topraklara çekmesidir. Daha çok yabancının ev sahibi olmak isteyeceği, daha fazla turistin ziyaret edeceği, küresel organizasyonlar için cazibe merkezi olan, öğrencisinden hastasına ilk başvurulan adres konumuna sahip bir ülke olabilmek refah toplumunun yolunun en önemli taşları olacaktır. İhracatçı olmak önemli bir meziyet ancak toplumun gelişimini tek başına sağlamıyor. Ancak herkesin yaşamak istediği bir dünyayı yaratarak zenginleşebiliriz.
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?