Bugünlerde Kentsel Dönüşüm olgusu kent gündeminin ön sıralarına yerleşti, çeşitli yönleriyle. Biryandan köşe yazarlarımız konuyu köşelerinde değerlendirirken, diğer yandan da, Büyükşehir Belediyesi, BTSO ve İnşaat Müteahhitleri Sanayici ve İşadamları Derneği İMSİAD, destekleriyle, Bursa'nın kentsel dönüşümü masaya yatırıldı. Tabii, Bursa'nın sanayi kenti olma adımıyla başlayan hızlı göç dalgasına paralel, hızlı ve fakat plansız, sağlıksız yerleşim alanlarının planlı ve sağlıklı konuma dönüştürülmesi, bu çalışmaların temel hedefi olmaktadır.
Çeşitli ortamlarda yapılan tartışmaların, değerlendirmelerin içeriğine baktığımızda, planlı ve sağlıklı dönüşümün, ağırlıklı olarak depreme dayanıklı yapıların yerleştiği, sosyal donanımlarıyla, yollarıyla, ulaşım sistemleriyle, yeşil alanlarıyla zenginleştirilmiş yerleşim alanlarının oluşturulmasının hedeflendiğini görüyoruz. Belediye başkanlarımız da bu hedefe yönelik projeler geliştiriyor, uygulamaya yönelik adımlar atıyorlar, çağdaş Bursa'nın köşe taşlarını koyuyorlar.
Ancak geçen yüzyılın ikinci yarısında insanlığın farkına vardığı, yerküre üzerindeki yaşamın sürdürülebilirliğini tehlikeye sokacak doğa felaketi, Küresel Isınma ve İklim Değişikliği, kentsel dönüşüm hareketine çok daha geniş açılı bir boyut kazandırıyor. Olaya bu geniş açıdan baktığınızda, kentlerin sadece fiziksel dokusunun dönüşümün yeterli olmadığını, kentlerin içindeki yaşam tarzının da dönüşümünü kapsaması gereğini görüyoruz. Diğer bir deyimle, bir yandan belediyeler kentsel dokuyu yenileyecekler, bir yandan da biz bu doku içindeki yaşam tarzımızı dönüştüreceğiz. Geçen hafta sizlere aktardığım Birleşmiş Milletlerin bir tespitini, yerküre üzerinde son 10 yılda oluşan doğal felaketlerin yüzde 87'sinin fosil yakıt kullanımın eseri oluğunu, hatırlayalım.
Aslında bu konuyu, dünyadan örneklerle sizlerle paylaştım bu köşede, Bursa'daki hareketlere ışık tutması açısından da paylaşmaya devam edeceğim. En etkin örnek, her gün, sabah akşam Manhattan Adasına gelip dönen 4milyon New Yorklunun 2,5 milyonunun toplu taşım sistemlerini kullanır olması, diğer 1,5 milyonun da büyük çoğunluğunun özel araçlarını sırayla komşularıyla paylaşarak kullanmalarıdır. Eski yıllarda Amerikalıları özel araçlarından koparmak mümkün değildi, ama şimdi çok etkin bir yaşamsal dönüşüm içindeler. Kent yönetimi ise, onların bu dönüşümünü kolaylaştıracak adımlar atıyor, toplu taşım sistemlerinin birinde kartını okuttuktan sonraki 2 saat içinde yapacakları tüm aktarmalarda kartlarından para düşülmüyor. New York gibi bir dev dünya kentinde oluşturulan trafik sinyalli bisiklet yolları da kent içi trafiğin etkin bir ulaşım ağı oluyor.
İşte bu örneği kafamda daima canlı tutarak, kentsel dönüşüme soyunan sevgili Belediye Başkanlarımıza ve kent içi ulaşım sistemlerimizi yöneten Büyükşehir Belediye Başkanımıza, tekrar sesleniyorum;
Lütfen, Kentsel Dönüşüm Projelerinizi, biz kentlilerin Yaşamsal Dönüşümünün alt yapısını oluşturacak özelliklere sahip kılın, biz kentliler de sizin oluşturacağınız bu yapı içinde kendi yaşam tarzımızı değiştirelim;
Çocuklarımız okullarına bisikletle ulaşsınlar,
Bizler evimizden toplu taşım duraklarına kadar bisikletle gidelim, akşam dönüşümüzde de durakta kilitlediğimiz bisikletimizi alıp evimize dönelim.
Aslında kent içi ulaşımda bisiklet kullanımı, Sayın Recep Altepe'nin geçen döneminde hazırlattığı Dr. Brenner Ulaşım Master Planı'nda, 2030 yılını hedef alarak planlanmıştı. Bu planın içeriğine göz atarsak, hedefin kentlilerin kent içi ulaşımlarının, özel araçlarıyla değil, oluşturulacak bisiklet trafik ağını kullanarak yapması, olduğunu görürüz. Bu planın uygulanmasında, kent içinde her yıl 33 km bisiklet trafik yolu oluşumuyla, toplamda 250 km yolun yapılması, toplu taşım istasyonlarında bisiklet park yerlerinin oluşturulması öneriliyor. Örneğin Uludağ Üniversitesi kampüsünde, 300 noktaya bisiklet parklarını yerleştirerek 4200 bisikletin kullanıma açılması öngörülüyor. Bir an için gözlerinizi kapayıp, hastalar dışında üniversiteye gelenlerinin büyük çoğunluğunun toplu taşım araçlarıyla kampüse ulaştığını, kampüs içi hareketlerini de bisikletle yaptığını yaşayın ve kampüsü kente bağlayan yollardaki trafik yükünün azalışını, hayal edin.
İşte kent gündemimizin ön sıralarına yerleşen Kentsel Dönüşüm hareketini, gelin hep beraber, belediyeler, bu konuya kafa yoran sivil toplum kuruluşları ve biz Bursalılar, kol kola girerek Yaşamsal Dönüşüme çevirelim
Var mısınız???
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?