Uzun zamandır gitmeye niyetlendiğim Portekiz'in başkenti Lizbon'a bayramı da fırsat bilerek gidiyoruz. Tur organizasyonunu aile efradı yapıyor. Lizbon'u kendi kendimize keşfetmeye çalıştığımız dört günlük ve tek şehirlik bu gezi şehri az çok tanımamıza yetiyor. Lizbon her beş Portekizli 'den birinin yaşadığı iki milyonu aşmış bir başkent. Yokuşlu bayırlı, inişli çıkışlı şehrin düz olan tarafı ise sadece Atlas Okyanusu'na bakan sahil şeridi. Hayatımda çok farklı şehir gezdim fakat bu kadar İstanbul'a benzeyen bir şehir görmedim. Zaman zaman kendimi Galata'dan Karaköy'e sallanırken bazen Babıali yokuşunu çıkarken, bazen de Laleli den Yenikapı'ya inerken zannettim. Koyun iki yakasını birbirine bağlayan asma köprüsü ise Taksim'den Beşiktaş'a inerken Boğaziçi'ni ve köprüsü olarak kabul ettim.
Yine çok şehir gezdim ama bu kadar gelenekselliği önemseyen ve koruyan bir anlayışı en çok Lizbon'da gördüm. {aras resim 2} Eski limanı bile terk ederken yıkıp yerine yenisini yapacağına eskisinden daha çok turist çekeceğinin bilinci ile yaratıcılığın sergilendiği bir alana dönüştürmüşler. Şehirin içerisinde binalar ve yapılar tipik Avrupa şehirlerinin mimari yapısı ve eski şehir tamamen suhuleti ile birlikte korunarak restore edilmiş ve etmeye de devam etmekte. Kendi ülkesinden çıkan bir sarı renkli mermer ve siyah 10 cm, çarpı 10 cm granit taşlar ile adeta şehir 'in kaldırımlarını ve yürüyüş caddelerini mozaik gibi döşemişler. Şehrin tepelerden seyredileceği gerçeğini göz önüne alan Lizbon'lular bütün çatıları tatlı açık tuğla kiremit renginde ve mümkün olduğu kadar binaları gri boyayarak müthiş bir görsellik ortaya çıkarmışlar. Yani şehiri tepeden okyanusa doğru seyrederken dinleniyorsunuz.'
Yüz yıllık kitapçılar, kafeteryalar ve dükkanlar dış cephesi ve içerisindeki dekorasyonu ile birlikte korunmuş turistler adeta para ödemek için kuyruğa girmiş vaziyetteler. İnişli çıkışlı Lizbon'da, Paris Kulesi'ni yapan mimar Eyfel'in yaptığı yüz metre yüksekliğindeki tarihi asansör kuyruğa girmiş turistlere para karşılığı hizmet vermeye devam ediyor. Tabii bu arada yankesiciler de kuyrukta iş başında aman dikkat. Bir taraftan da Avrupa da en çok turist çeken ülkeler arasında ilk ona giren ülke. Başkent Lizbon'da icat edildiğinden günümüze hizmet eden tarihi tramvaylar bir taraftan şehri dolaştırırken diğer taraftan elektrikle çalışan duk üç tekerlekli' tuk tuk' ları kullanan bütün sürücüler İngilizce biliyor ve kişi başı beş Euro'ya bir saatlik şehir turu attırarak bilgi veriyorlar. Lizbon'da pastaneler de ve ayaküstü yemek yenilen yerler inovasyon yapmışlar. Eğer ayakta yiyeceksen kasaya parayı ödeyip oturmadan yiyip içeceksen az ücret, yok eğer masada oturup hizmet bekleyeceksen daha yüksek ödeme yaparak, zorundasınız tercih sizin. {aras resim 3} Portekiz halkını aynen Portekiz Milli Takımı'na benzettim sarışını, esmeri, çikolata renklisinden yanı karışık bir ırk. Ama sokakta gezerken çok sayıda adres soran kişiye muhatap olmam Lizbon'da göze batmayacağım anlamını aile fertleri tarafından perçinlendi. Samimi alçak gönüllü ve mütevazi bir halk olduğu kanaatine kapıldım. Geleneklerine son derece sahip çıkan Portekizliler gece eğlencesini çok seviyorlar. Üç 'F' yani 'futbol, fado ve fiestasından asla vazgeçmiyorlar. Fado; Portekiz'de denize açılan ve geri dönmeyen kocalar ve erkekleri umutla bekleyen kadınların hikayeleri. Turiste bakış açısı ise eğer otellerde kalıyorsanız faydalı turist yok eğer tıpkı Barselona'da olduğu gibi ev kiralayarak turist olmak istiyorsanız ister inanın ister inanmayın halk üretime katkı koymayan, üretimi engelleyen, emlak fiyatlarının artışına ve rantı arttırıcı turiste hayır diyor. Son olarak yazmadı demeyin Avrupalı başkentlerden başlayarak turistlere vize koyacaklar ister inanın ister inanmayın, İspanya'da Barselona ve İtalya'da Roma ve Venedik ve Floransa halkı artık turist istemiyor
(kaynak 28.06.2017 Euronews.) Saygılarımla.
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?