İtalya ve Hollanda'dan bir gurup mimar hazırladıkları ''Anaokulu Çocukları Çiftliği'' projesiyle,''Uluslararası Yeni Fikirler'' yarışmasında birinci olmuşlar ve bu proje ile Londra'da bir model anaokulu oluşturmuşlar.
Aslında projeye bir hayal kurarak başlamışlar, ufuklarında bir kent hayal etmişler, kentin kenarında da, otlayan inekleri, etrafta dolaşan tavukları, tarlada sıra sıra dikilmiş sebzeleri, meyve ağaçları olan bir çiftliği hayallerine eklemişler. Ama onları yarışma birinciliğine götüren temel öge, hayvanları besleyenlerin, sebzeleri diken, çapalayan, sulayan ve meyvelerle beraber toplayanların minik çocuklar olması, olmuş.
Mimarlar projenin bu temel ögesini şöyle güçlendirmişler, klasik anaokullarında çocuklar sınıflardadır, bahçedeki bitkileri sınıfın camından görürler, hayvanları da hayvanat bahçelerinde. Çocukların büyürken doğayla doğrudan temas edememesi, onları doğanın birçok ürününün uzağında tutar, içtiği sütün inekten sağıldığını, yediği fasulyenin teneke kutuda yetişmediğini bilmezler. Şehirlerdeki okullar, içinde yaşadığımız dünyanın doğal oluşumlarını çocukların beyninden uzak tutar.
İşte şehir okullarından bu görüntüler onları, eğer biz anaokulunu doğanın içinde oluşturursak, eğitimle doğa arasındaki boşluğu kapatırız, temasını işlemeye ve çiftlik ile okul arasında melez bir oluşum içinde, çocukların fiziksel, sosyal, duygusal ve kavrama yeteneklerini, bitkilerin ve hayvanların beraberliğinde geliştirmeye yönlendirmiş. Oluşturdukları bu eğitim modeli içinde yetişen çocukları yaşamları içinde izlediklerinde, küçük yaşlarından itibaren beyinlerinde gelişmeye başlayan, doğayla barışık olma duygusunun, bir defa oluştu mu, ömürleri boyunca değişmesinin mümkün olmadığını da, görmüşler.
Uluslararası medyada yer alan bu haberi okurken, benim de her gün içinde yaşayarak izlediğim, kızımın kurduğu ve yönettiği, Selvin Öğretmen Uluslararası Montessori Anaokulu içinde süre gelen eğitim modeli gözlerimin önünde canlandı.
Evet, okul sadece bina içindeki sınıflardan ibaret değil, yerleşim alanının 1/3ünü binalar kaplıyor, geriye kalan bölümünde, Bursa'da yetişen tüm türlerden birer meyve ağacını, sınıfların önünde ve bahçede çocukların ekip biçtiği tarlaları, özel hazırlanmış kafeslerde yaşayan tavukları, tavşanları, güvercinleri barındıran, adeta bir eğitim çiftliği var.
Evet, çocuklar doğanın bu güzelliklerini sınıflarının pencerelerinde seyretmiyorlar, günlük eğitim programları içinde, yağmur yağsa da, kar yasa da, çok şiddetli olmadıkça, bahçeye çıktıkları, ''Bahçe Saati'' sürecinde, yaşıyorlar. Hava koşullarına uygun giysilerini giyerek her gün bahçeye çıkıyorlar.
Bahçe saati içinde, her biri canının istediği alanda oynuyor, çim kaplı tepeye tırmanıyor, kayıyor, kum havuzlarında atlıyor, kum üzerine şekil çiziyor, sahadaki denge kütükleri ve kayalar üzerinde yürüyor, atlıyor vee özel saatlerde de tarlalarında çalışıyorlar.
Yukarıdaki fotoğraflarda izlediğiniz gibi, tarlayı çapalıyor, fide dikiyor, onları suluyor, sebzeler olduğunda tarladan, meyveler olduğunda ağaçlardan topluyor, tavukları, tavşanları besliyorlar.
Geçen sene hiç unutamadıkları bir anıları var, tarlalarına bakla ekmişlerdi, baklalar tane ürettiğinde, topladılar, ayıkladılar ve ahçı teyzeleri pişirdi, afiyetle yediler. Bu sene de önlerinde enginarları var, onlar ektiler, onlar çapaladılar, suladılar, belki toplamaya güçleri yetmeyecek ama, öğretmenleri toplarken izleyecekler ve ahçı teyzeleri pişirecek, onlar da yiyecekler.
İşte bu özellikleriyle, Selvin Öğretmen Uluslararası Montessori Anaokulu da, mimarların tanımıyla, tam bir Anaokulu Çocukları Çiftliği modelinde, doğayı, içinde yaşayarak öğrenen, seven, Montessori öğrenim sisteminin getirdiği artıyla da, yeteneklerini bu yönde geliştiren, çocukları, yürümeğe başladığı andan itibaren, hayata hazırlıyor
Aslında projeye bir hayal kurarak başlamışlar, ufuklarında bir kent hayal etmişler, kentin kenarında da, otlayan inekleri, etrafta dolaşan tavukları, tarlada sıra sıra dikilmiş sebzeleri, meyve ağaçları olan bir çiftliği hayallerine eklemişler. Ama onları yarışma birinciliğine götüren temel öge, hayvanları besleyenlerin, sebzeleri diken, çapalayan, sulayan ve meyvelerle beraber toplayanların minik çocuklar olması, olmuş.
Mimarlar projenin bu temel ögesini şöyle güçlendirmişler, klasik anaokullarında çocuklar sınıflardadır, bahçedeki bitkileri sınıfın camından görürler, hayvanları da hayvanat bahçelerinde. Çocukların büyürken doğayla doğrudan temas edememesi, onları doğanın birçok ürününün uzağında tutar, içtiği sütün inekten sağıldığını, yediği fasulyenin teneke kutuda yetişmediğini bilmezler. Şehirlerdeki okullar, içinde yaşadığımız dünyanın doğal oluşumlarını çocukların beyninden uzak tutar.
İşte şehir okullarından bu görüntüler onları, eğer biz anaokulunu doğanın içinde oluşturursak, eğitimle doğa arasındaki boşluğu kapatırız, temasını işlemeye ve çiftlik ile okul arasında melez bir oluşum içinde, çocukların fiziksel, sosyal, duygusal ve kavrama yeteneklerini, bitkilerin ve hayvanların beraberliğinde geliştirmeye yönlendirmiş. Oluşturdukları bu eğitim modeli içinde yetişen çocukları yaşamları içinde izlediklerinde, küçük yaşlarından itibaren beyinlerinde gelişmeye başlayan, doğayla barışık olma duygusunun, bir defa oluştu mu, ömürleri boyunca değişmesinin mümkün olmadığını da, görmüşler.
Uluslararası medyada yer alan bu haberi okurken, benim de her gün içinde yaşayarak izlediğim, kızımın kurduğu ve yönettiği, Selvin Öğretmen Uluslararası Montessori Anaokulu içinde süre gelen eğitim modeli gözlerimin önünde canlandı.
Evet, okul sadece bina içindeki sınıflardan ibaret değil, yerleşim alanının 1/3ünü binalar kaplıyor, geriye kalan bölümünde, Bursa'da yetişen tüm türlerden birer meyve ağacını, sınıfların önünde ve bahçede çocukların ekip biçtiği tarlaları, özel hazırlanmış kafeslerde yaşayan tavukları, tavşanları, güvercinleri barındıran, adeta bir eğitim çiftliği var.
Evet, çocuklar doğanın bu güzelliklerini sınıflarının pencerelerinde seyretmiyorlar, günlük eğitim programları içinde, yağmur yağsa da, kar yasa da, çok şiddetli olmadıkça, bahçeye çıktıkları, ''Bahçe Saati'' sürecinde, yaşıyorlar. Hava koşullarına uygun giysilerini giyerek her gün bahçeye çıkıyorlar.
Bahçe saati içinde, her biri canının istediği alanda oynuyor, çim kaplı tepeye tırmanıyor, kayıyor, kum havuzlarında atlıyor, kum üzerine şekil çiziyor, sahadaki denge kütükleri ve kayalar üzerinde yürüyor, atlıyor vee özel saatlerde de tarlalarında çalışıyorlar.
Yukarıdaki fotoğraflarda izlediğiniz gibi, tarlayı çapalıyor, fide dikiyor, onları suluyor, sebzeler olduğunda tarladan, meyveler olduğunda ağaçlardan topluyor, tavukları, tavşanları besliyorlar.
Geçen sene hiç unutamadıkları bir anıları var, tarlalarına bakla ekmişlerdi, baklalar tane ürettiğinde, topladılar, ayıkladılar ve ahçı teyzeleri pişirdi, afiyetle yediler. Bu sene de önlerinde enginarları var, onlar ektiler, onlar çapaladılar, suladılar, belki toplamaya güçleri yetmeyecek ama, öğretmenleri toplarken izleyecekler ve ahçı teyzeleri pişirecek, onlar da yiyecekler.
İşte bu özellikleriyle, Selvin Öğretmen Uluslararası Montessori Anaokulu da, mimarların tanımıyla, tam bir Anaokulu Çocukları Çiftliği modelinde, doğayı, içinde yaşayarak öğrenen, seven, Montessori öğrenim sisteminin getirdiği artıyla da, yeteneklerini bu yönde geliştiren, çocukları, yürümeğe başladığı andan itibaren, hayata hazırlıyor