Bu tablolardan görüleceği üzere her ne kadar büyük miktarda tohum üretiyor ve ihraç ediyorsak da sonuç olarak 48.991.000 dolar daha fazla tohum ithal etmekteyiz. Yani tohum ithalatında açık vermekteyiz. Bir başka ifade ile de şunu diyebiliriz, ihraç ettiğimiz tohumları daha ucuz fiyatla ihraç etmekteyiz. Demek ki tohum üretici ve ihracatçılarının yeni Pazar ve fiyat araştırması yapmaları gerekmektedir. Çözüm arayarak tohum ihracatını çoğaltmalıyız.
Yoksa Türkiye bu hacmine göre dünyanın sayılı tohum üretici ve ihracatçılarından olmuştur. Daha da ilerleyecektir.
Benim yaptığım araştırmaya göre, Türkiye'nin tohum üretim, ihracat ve ithalat miktar ve tutarları yukarıdaki tablolarda açık açık görülmektedir. Dünyaya açılmış bir ülkede ithalat ve ihracatın olması normaldir, bizim ülkemizde anormal olan ithalatı ihracatla karşılamakta zorluk çekmemizdir.
BENİM ARAŞTIRMALARIMA GÖRE
ÜLKEMİZDE TARIMIN GENEL DURUMU,
DÜNYA İLE KARŞILAŞTIRMASI VE GELECEĞİ:
Geçen gün, arabamın lastiklerine azot bastırmakiçin Bursanın en eski firmalarından birine uğradım. Arabayı dükkanın önüne getirdim. 6 kişi oturuyor. Herkes, cep telefonları ile oynuyor ve kimse yüzüme bakmıyor. Ben de bazan gürleyiveririm. Ne oluyor gideyim mi dedim. Biri lütfen kalktı ve ne istediğimi sordu. Şivesi bir acayipti. Sordum, Suriyeli imiş. Diğerleri hala yüzüme bile bakmıyor. Meramımı anlattım. Peki dedi ve lastikleri indirdi. Arabanın altına ne bir kriko ve ne bir takoz koymak yok. Çok ama çok sinirlendim. Neyse iş bitti. Şu patronlarla görüşeyim dedim.
İçeride bir odada iki kişi oturuyor. Beyler, siz ne yapıyorsunuz, işçiler çalışıyor mu çalışmıyor mu, görmüyor musunuz? Dedim. Ah sorma beyefendi dediler. Aylardır işçi bulamıyoruz. Burada olanlar da bunu bildikleri için onlara da bir şey söyleyemiyoruz. Hakikaten parayı beğenmiyorlar, işi beğenmiyorlar, çalışma saatlerini beğenmiyorlar. Suriyeliler olmasa dükkanı kapatacağız dediler.
Oradan çıktım. Bir işim için resmi bir daireye uğradım. Oradaki halkla ilişkilerde bir hanımefendi ile konuşuyoruz. Sormayın dedi. Ben Bursanın şu köyündenim. Zeytinliklerimiz var, ama zeytin para etmiyor, işçilik parasına karşılayamıyoruz, bu yüzden toplayamıyoruz dedi. Cinlerim tepeme çıktı. Hanımefendi, bu zeytincilik, ailece yapılan bir iş değil mi? Siz zeytini ailece toplamıyor musunuz? Hayır, biz işçi tutuyoruz dedi. O zaman siz daha çok beklersiniz, bu gidişle de zeytinleri köklersiniz dedim.
Gördüğüm şu: Köylü şikayetçi, ama toprağını işlemiyor, meyve ağacına bakmıyor. İşleri yaptırmak için işçi arıyor, işçilik parası maliyete binince de gayet tabii ki hiç para kazanamıyor. Köylünün büyük bir kısmı da tam tabirle, bacağını çelip kahvede oturmak ve işçi çalıştırmak istiyor. Ağalar, beyler, paşalar, herkes bacağını çelip oturmayı tercih ederse bu ülkede kim çalışacak. Herkes, araba istiyor, hem de en lüksünden. Herkes, köylü ise traktör istiyor, biçer döver istiyor, patates ekip dikme makinesi istiyor. Bunlar her biri de ayrı yatırım ve israf. Sen 10 birimlik makineyi sadece bir birimlik tarımsal üretimin için almaya kalkarsan gayet tabii batarsın. Bir ülkede herkes ağa, bey paşa olamaz. Elinize bakın. Beş parmağın beşi bir mi? Biri büyük, biri küçük, diğeri daha büyük, bunun gibi halkın da kimisi daha fazla kazanacak, kimisi mercedese binecek, kimisi Murat'a. Kimi müdür olacak, kimi memur. Kimi kendi bağı bahçesini kendi işleyecek, büyük toprak sahibi olan da işçi tutacak. Herkes; aynı kazancı kazanamaz. Maalesef bu dünyada insanlar arasında farklar vardır, olacaktır. Verimlilik üzerinde çalışacaksınız. Aksi takdirde çalıştığınız kadar kazanacaksınız.
Tekrar bir başka saptamaya da gelelim.
Bir çok kimse ikide birde, Konya ilimiz kadar olan Hollandanın üretiminden bahseder. Bakın bizim ülkemizin topraklarının aşağı yukarı yarısı yılardır terör belasından dolayı ekilip biçilemiyor ve hayvancılık yapılamıyordu. Terör belası halledilince ülkemiz tekrar büyük bir tarım, sanayi ve turizm ülkesi haline gelecek. Ama dünyada ne varsa bizde de o olacak. Hollanda gibi ülkelerde halkın %10 u, ABD gibi ülkelerde ise halkın %3-5 i tarımla uğraşıyor ve parçalanmış topraklarda değil büyük topraklharda üretim yapıyor. Bizim de bunları yapmamız lazım.
Ziraat mühendislerimiz de masa başında oturmayacaklar, tarlada çalışacaklar, önderlik edecekler, araştıracaklar, yoksa masa başında ahkam kesmeye kalkarlarsa, bir çok kimsenin bu yazdıklarından dolayı beni de masa başında ahkam kesiyor diye suçlayacakları gibi olacaklar . Çalışmak demek ahkam kesmek değildir. Atalar söylemiş yörük at yemini kendi yapar diye. Önce bizim köylülerimiz eskiden olduğu gibi ailece çalışacaklar, ziraat mühendislerimiz de çalışacaklar. Aksi takdirde kendilerine iş arayacaklar ve devamlı şikayet edecekler. Şikayet etmek yerine çalışmak ve çözüm üretmek gereklidir.
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?