Son günlerde sokak hayvanlarına yapılan vahşi uygulamaları medyanın gündemine almasını, konunun uzmanlarıyla tartışmaya açmasını, takdir ettiğim bir toplumsal sorumluluk örneği olarak görüyorum. Bu anlamda bir CNN programında, Hayvanları Koruma Derneği Başkanı Av. Ahmet Kemal Şenpolat ile yapılan değerlendirmeyi izledim. Program içinde, bir restoran sahibinin tel kafesle çevrilmiş barınak içinde bir aslan yavrusunu bulundurması, hayvan haklarına aykırı bir eylem olarak eleştirildi ve de o koşullarda doğruydu tabii bu eleştiri. Konuşmacı bu örneği hayvanat bahçelerine de aktararak, hayvanların doğal yaşam ortamlarından koparıldığını, insanların kendi zevkleri için hayvanların yaşam haklarını sınırladığını vurguladı. Telefon bağlantısı olsaydı o an tartışmaya katılmak isterdim ve kendisine bugün dünya hayvanat bahçelerinde oluşturulan hayvan yaşam ortamlarını hiç gördünüz mü, sorusunu sormak isterdim ve Bursa Hayvanat Bahçesine davet etmek isterdim.
Biliyorsunuz, Bursa ZOO benim dönemimde kuruldu, kuruluş öncesinden itibaren yapılan çalışmaları sizlerle bu köşede yeri geldikçe paylaştım, gelişmeleri de paylaşmaya devam ediyorum.
Bursa ZOO, Avrupa Hayvanat Bahçeleri ve Akvaryumlar Birliği/EAZA standartlarında kuruldu, halen o kurumun asli üyesi ve Avrupa'daki herhangi bir hayvanat bahçesinde hayvanlar nasıl yaşıyorsa, burada da aynı yaşam koşullarına sahipler. Bu standartlar, uzmanların doğada yaptığı çok geniş araştırmalar sonunda, hayvanların yaşam ortamlarının doğaya uygun tarzda oluşumundan, gün içinde yaşamlarının düzene sokulmasına, bakımına, beslenmesine, hastalanması halinde tedavi edilmesine kadar tüm adımları kapsıyor ve bu konulardaki tüm gelişmeler üye hayvanat bahçelerine aktarılıyor.
Hayvanların yaşayacakları ortamlar bu standartlarda projelendiriliyor, EAZA'nın onayından geçtikten sonra uygulamaya sokuluyor. Sonuçta oluşturulan yaşam ortamları, o hayvan türünün doğadaki yaşam koşullarına, sınırlı da olsa, uygun oluyor.
Bakın bu anlamda hemen Bursa ZOO'dan iki yeni örnek, geçen ay ikisi Avusturya'dan, biri Fransa'dan 3 gergedan geldi, halen yaşam alanlarının kapalı bölümünde yaşıyorlar, açık alan gene onların doğal ortamına uygun hazırlanıyor, örneğin çok sevdikleri çamur içinde koşmalarını sağlayacak çamur alanı bile barınağın bahçesine yerleştiriliyor.
Önümüzdeki ay Bursa ZOO, bir başka üyeye, Kırmızı Pandalara kavuşacak, bu hayvanların ana gıda maddesi bambu dalları ve yaprakları, hazırladığımız barınak alanı etrafı bambu ağaçlarıyla kaplı, hareketi ve tırmanmayı çok sevdikleri için, alan içinde tırmanacakları ağaçlar var, aralarına da dallarla bağlantılar yapıldı, üzerlerinde koşacaklar, atlayacaklar. Suda oynamayı seviyorlar, alanın ortasına bir küçük su birikintisi de yerleştirildi. Soğuk havadan etkilenmiyorlar, ancak yaz aylarında 23C üzeri sıcaklık onları rahatsız ediyor, bu nedenle sahaya ısı yalıtımlı ve soğutmalı kulübeler yerleştirildi.
Bursa ZOO'da 118 türde 1200 hayvan, hepsi kendi doğal yaşam şartlarına uygun düzenlenmiş ortamlarda yaşıyorlar, doğadaki benzer besinlerle karınlarını doyuruyorlar.
Evet belki doğadaki yaşam alanlarından uzaktalar, ama kendi nesillerinin devamlılığı için çok önemli bir görev üstlenmişler, adeta kendi nesillerinin fedaileri, insanların beynine kendilerini sevme tohumu ekiyorlar
Bakın bu konuda bir ziyaretçimiz ne diyor; ''Bursa ZOO gerçekten çok doğal bir ortamda oluşturulmuş, herkes burada, çocukları ve ailesiyle güzel vakit geçiriyorlar. Özellikle çocuklar için çok önemli, hayvanlarla iletişime geçiyorlar. Ayrıca hayvanların burada çok mutlu olduklarını gördük. Bir belgesel meraklısı olarak kendimi adeta Afrika'da hissettim.''
Okulların açık olduğu dönemde her gün büyük öğrenci gurupları Bursa ZOO'yu geziyor, hayvanları ve onların yaşam tarzlarını yakından tanıyorlar, onlarla iletişime geçiyorlar, aralarında sevgi bağı oluşuyor. Onları seyrederken kafamda hep şu düşünceler canlanıyor;
Bu çocuklar büyüdüklerinde, dişlerinden para kazanmak için filleri ve gergedanları öldürmeyecekler, aslanları, kaplanları, zürafaları, geyikleri, maymunları, ayıları, kurtları ve birçoklarını doğadaki kardeşleri gibi sevecekler, onların yok edilmelerine karşı çıkacaklar
Hayvanat Bahçelerine lütfen bu gözle bakın, buraları hayvan esaret kampları değil, hayvan sevgisi pınarlarının doğduğu, çocuklardan başlayarak, insan beyinlerine aktığı alanlar olarak görün
.
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?