Uzay akıp giden bir muammadır. İnsan beyni de bazı zamanlar o boşluk gibi akar gider…
Milyonlarca yıldıza ve gezegenlere rağmen korkunç bir sessizlik.
Sınırsız boşluk şairin de dediği gibi “ne içindesindir zamanın, ne de büsbütün dışında.”
Sen hiçbir yere dokunmasan da milyon tane yıldızla uçar durursun.
O ahenkli yaşamda birbirine değmeden kah uzaklaşıp kah yakınlaşarak…
Yalnız değilsindir ama her şey alabildiğine uzaktır.
İşte bu anları çok seviyorum aslında ben.
İçimdeki boşluğa kapılıp gittiğim saatlere…
Ne diğer yıldızların, gezegenlerin uğultusu ne de kendi içimdeki sesleri duymadan bir boşluk…
Ama o boşluğu yaşamak günümüz dünyasında çok zor...
Erişim kolaylığı cep telefonları ve bilgisayarlar kendimizden bile kaçmamıza izin vermiyor.
İnsanın az da olsa kendi sessizliğine ihtiyaç duyduğu kesin. Evet; aile, akrabalarla, dostlarla ve arkadaşlarla güzel her şey. Ama maalesef etrafta o kadar çok destek bekleyen var ki; kendi sessizlik şefimiz bile gürültüye boğulmuş…
Hele bir de egosu tavan yapmış cahiller var ki, aman aman sormayın gitsin. Evet evet bir de işleri görülene kadar etrafımızda pervane olanlar. Bezdirene kadar yanındaymış gibi görünürler. İşleri görülünce haydi hoşça kal derler...
Yalnızlık zor zanaat, işi düştükçe arayıp soranları çıkarınca da koca dünya bomboş bir rüya...
Dünya işte ve ben bu dünyanın boşluğunda kocaman bir küre...
Makamda mısın?
Mevki sahibi misin?
Arkan sağlam mı?
Evet o zaman işte, çevrende kuru kalabalık çok olur.
Eğer bunlar bittiyse, herkes bir anda yok olur, kalırsın bir başına...
Zaten boşuna dememişler "dostluğu menfaati kadar olanın yokluğu büyük kazançtır" diye…