Benim tenim ve saçlarım yılın 12 ayı hep deniz kokuyor sözgelimi… Karpuzu, şeftaliyi, yüksek ökçeli yazlık şık stilettoları, uçuş uçuş yazlık entarileri…Mavilikten ölen denizi, sapsarı ve gürbüz güneşi, özgürce uçan kuşları, üşümeyen vapurları, güneş yağı kokusunu, deniz havlularının asıldıkları çamaşır ipinde ertesi gün serilecekleri kumların hülyasıyla pat pat çırpınışlarını, derin lacivert koylarda balık gibi çırpınıp, keyiften suları öpmeyi, Kumlubük'ü, Kleopatra Plajı’nı, Kelebekler Vadisi’ni, Fethiye, Göcek, Marmaris'in bütün derin koylarını, Marmara Denizi kusura bakmasın ama, Ege Denizi'nin temiz, mavi, berrak, girilesi sularını, kuzey yarımkürenin 3 aylık mutlu saltanatını çok seviyorum… Her ne kadar her daim 9'a 5 gösteren normal tansiyonum sıcakta iyice düşse de; her ne kadar Ekim ayında doğmuş bir sonbahar kızı olsam da, yaz benim sevdiğim mevsim.
Meyveler kendi mevsiminde, sebzeler şampiyon... Domates hakkıyla, hakkaniyetiyle domates... Kıpkırmızı, iyi gelişmiş, gürbüz, delişmen ve özgüvenli... Nasıl kendinden emin hem de. O güven, menemene geçiyor, taze fasulyenin tiridine sızıyor, fırın yemeklerinin zeminine kırmızı ipekten bir Acem halısı gibi seriliyor.
Domates domatesliğini biliyor, karpuz karpuzluğunu, şeftali şeftaliliğini kimselere kaptırmıyor.
İclal Aydın’ın bana göre nefis bir kitabı vardır, adı ‘Yaz Bitmesin’. Evir çevir kaç kez okumuşluğum olan bu kitaptaki gibi diyorum ki her sene bando mızıka karşılanan güzelim yaz, bitmesin, gitmesin, kalsın işte epeyce. Yerimiz yurdumuz var nasıl olsa. Biz kuzey yarımküreliler mayısla kendini belli etmeye başlayan yazı, eylül sonlarına kadar misafir eder de gene doymayız.
Terden enseye yapışan ve fönü bozulan saçları, bunalan bünyeyi, boğucu ve uykusuz geceleri ve bazılarını ısrarla çok seven obur sivrisinekleri düşersek hesaptan, yaz güzel, çok güzel hem de.
Özgür ve flörtöz bi kere. Enerjik ve sıcakkanlı da. Ayrıca doğurgan bir kadın gibi, doğa ana Kubaba misali. Şarkılar bile bir değişik. Fıkır fıkır, hüzünlüleri bile kendi içinde neşeli. Neşeli hüzün barındıran şarkılar gibi.
Öyle çok denize girmeli, o kadar çok kumla ovmalı bacakları, eli, yüzü; balkon iplerinden öyle nadir eksik etmeli ki plaj havlularını ve o kadar doyasıya yemeli ki taze deniz balıklarını, bu son yazımızsa eğer tadını çıkarmalı, dibine vurmalı mevsimlerin en güzelinin.
Ben bu yazıyı ofiste yazıyorum ama şimdi gözlerimi kapatıp kendimi Kumlubük koyunda lacivert suların ipeksi yumuşaklığında yüzüyor hayal edeceğim.
İcom’un dediği gibi ne olur YAZ BİTMESİN…