Lisinia, Burdur gölü kenarında, güzel ülkemizin paha biçilmez değerlerinden biri, tarihte M.Ö.3.yüzyılda Helenistik krallıklar tarafından kurulmuş Pisinia'nın antik bir kenti olarak biliniyor. Lisinia adı da, doğan ve batan güneşin ay ışığı misali pırıltısı anlamına geliyormuş.
İşte doğanın ve tarihin güzellikleriyle bütünleşik bu bölgede, Lisinia Doğa adı ile, bir kişinin ayakta alkışlanacak bir girişimi sonucu, dev bir park kurulmuş ve kuruluş felsefesinin içeriği de insanların gönlüne ay ışığı pırıltısını olabildiğince yaymak olmuş. Koordinatörlüğünü veteriner hekim ve bir doğa gönüllüsü Öztürk Sarıca'nın yaptığı bu proje 2005 yılında hizmete sokulmuş, Türkiye'nin bu konudaki ilklerinden biri olmuş ve de kısa zamanda Burdur'da inanılmaz değişiklikler yaratmış. Kuruluşundan buyana geçen 13 yılda 120binin üzerinde ziyaretçi doğanın güzelliklerini, içinde yaşayarak tatmış, 5binin üzerinde gönüllü de parkın içinde, doğa sevgisini beyinlerine doldurarak çalışmış, üretmiş.
Öztürk Sarıca, Yeşilova/Akçaköylü, kendi değimiyle ''doğduğu yer ile büyüyen'' insanlardan, bu coğrafyaya ve doğasına böylesine bağlı olmasının nedeni de bu herhalde.
Veteriner hekim olduğundan işe yaban hayvanları için bir Rehabilitasyon Merkezi kurmakla başlıyor. Sadece hayvanlar özelinde başlayan projeye zamanla yeni oluşumlar eklenince bir doğa projesine dönüşüyor. Tabii bu dönüşüm zorlu bir bürokratik süreçten geçtikten sonra hayat buluyor. Bundan 17 yıl önce projeye ilk adımları attığında ve devletin ilgili kurumlarına sunduğunda, 3-4 yıl hem devletin, hem de Burdur halkının bu yeni oluşuma alışması sürecini yaşıyor. Bölge ''Doğal Sit Alanı'' devamındaki tampon alan olma özelliği ile RAMSAR kapsamına girmesi nedeniyle, ilk başlarda Lisinia Doğa'nın burada yerleşke kurmasına izin verilmiyor, ama zamanla Rehabilitasyon Merkezinin verdiği meyveler kendini ispatlayınca devletin güvenini kazanıyor ve gün geçtikçe halkın desteği de gelmeye başlıyor. Ama bu sefer de yaban hayvanları devletin malı sayıldığından Lisinia Doğa Rehabilitasyon Merkezini, tüm giderler kendisi tarafından sağlanmış olsa da, devlete bedelsiz hibe ediyor.
Bugün gelinen noktada olay, Öztürk Sarıca ve Lisinia Doğa olmaktan çıkmış, başta Burdur halkı olmak üzere parkı ziyarete gelenler ile yurt içinden, yurt dışından gelen gönüllüler bu oluşumu inanılmaz ölçüde sahiplenmişler.
Gönüllü deyince, bakın nasıl bir oluşum içindeler, 3'er, 4'er kişilik odalarda ücretsiz kalabiliyorlar, düzen karşılıklı bir alış veriş biçiminde işliyor. Lisinia Doğa barınma ve beslenme için ücret almazken, gönüllüler de bunun karşılığında ücret almadan çalışıyor ve üretime destek oluyorlar. Burada verilen eğitimlere dahil olarak ''Doğa Koruyucusu'' unvanıyla belgeleniyorlar ve öğrendiklerini gittikleri yerlerde kullanabilme hakkına sahip oluyorlar. Bazı gönüllüler birkaç gün kalıyor, bazıları iki, üç yıl, istedikleri zaman gelip, istedikleri zaman gidebiliyorlar, Lisinia Doğa 365 gün açık.
Aslında Lisinia Doğa, içinde süre gelen yaban hayatı rehabilitasyon çalışmaları, ücretsiz doğa kampları, lavanta bahçeleri, ekolojik tarlalarıyla artık çok iyi biliniyor ama, bunlar buz dağının görünen tepeleri, dağın içine girersek, kansersiz gelecek elimizde, küresel ısınma ve iklim değişikliği, yaban hayatın önemi, bio çeşitlilik, organik tarım teknikleri, tarımda kullanılan zararlı kimyasallar, yerli bitki ve hayvan türlerinin üretimi, yöreye ait bitki tohumlarının üretimi gibi sağlıklı insan yaşamını destekleyen bir çok konunun üretime dönük işlendiğini görürüz.
Bu çalışmalar içinde ''uygulamalı eğitim'' kavramı, toplumsal gelişimin ve sürdürülebilir kalkınmanın temeli olarak benimseniyor ve Lisina Doğa Okulu, Yerli Bitki ve Hayvan Türlerinin Üretimi ve Gen Koruması, Yaşamak için Burdur Gölünü Yaşat, Gönüllü Doğa Koruyucusu, Lisinia Enerjisini Doğadan Alıyor, Ekolojik Üretim ve Doğa Dostu Tarım Uygulamaları başlıkları altında bilgiler 7'den 70'e, herkese aktarılıyor, uygulamalarla da bu bilgiler kullanıma sokuluyor.
Sizi bilmem ama ben bu satırları okuyup sizlere aktarırken, her vesile ile bu köşede vurguladığım düşüncelerim gözlerimin önünde canlandı. Eğer biz insanımızın yetenekleriyle ülkemizin toprak ve iklim zenginliğini bütünleştirebilirsek, Anadolu'nun her noktasında nice ''Lisinia Doğa''lar oluştururuz, tarım ve hayvancılıkta nice iri adımlar atabiliriz, buğday, arpa, büyük baş hayvan ve benzerlerini ithal eden değil, bunları en kaliteli ve verimli üretip ihraç eden bir ülke olabiliriz. Ta ki ülkemizin her yerinde Lisinia Doğa'nın yürüttüğü ''uygulamalı eğitim'' modelini çalıştıralım, yörenin gençlerini kendi toprakları üzerinde doğru eğitelim, onları kendi topraklarında üretime sokalım ve sonuçta biz de Hollanda gibi, tarım ve hayvancılıktan zengin olalım
.
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?