Karabatak deyince ilk anda bataklıkta yaşayan bir kuş türü gelirdi akla. Oysa hızla suya dalışındadır ismindeki keramet.
Ama güçlü yanlarımız zaman içinde zayıflıklarımız haline gelir ya, başka yönlerimizin gelişmesini engeller... Karabatak kuşunun kaderi de bu özelliğinin etrafında dönmüş durmuş.
Oturmuş şair bir gün suyun kenarına, yazmış;
"Kısmetini
Suda bulur
Karabatak
Nereden girer
Nereden çıkar
Bilene aşk olsun
Avcı da sevmez ya
Av kokar diye
Kendini görür
Kolay değil
Göçer karakuş
Tebdil-i mekan
Yüreği kanatları
Konar göçer
Göçer konar"
Evet, ava giden avlanır misali, avcılar karabatak kuşunu ipe bağlayıp balık yakalatır, ağzından alırmış. Sonrası?..
Benzer bir durum kabak çiçeği için var. Güneşi görünce dayanamayıp sonuna kadar açar ya kabak çiçeği.. Hatta güneşi görünce duyduğu heyecan, köklerini sarıp sarmalayan toprağı unutturur.. İşte onu yolmak isteyen insanların beklediği an!..
Oturmuş şair tarlanın kenarına, dinlemiş;
"Sanma ki kaybolurum
Toprağın altında
Dört mevsim varım
Aldanma yapraklarımın döküldüğüne
Yenileri gür çıksın diye
Sen yağmurum ol
Beraber yükselelim gökyüzüne
Bulutlar çiçek açsın
Arı ol bal vereyim sana
Tohumlarım coşsun
Kelebek ol
Beraber renklenelim"
Bakmış durmuş, durmuş dinlemiş, dillenmiş yeniden;
"Her şeyin bir anlamı var da
Bedelini bilmeyiz ki
Başkasına söylemek kolay da
Nedenini bilmeyiz ki"
Sevgiyle kalın.
Yüksel Çilingir
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?