İşverenlerin hemen tamamı iş davalarını İŞÇİ DAVALARI, iş mahkemelerini ise İŞÇİ MAHKEMESİ olarak tanımlamakta.
Ülkemizde bu algı ve görüntü maalesef böyle.
Salt bu konuda yapılmış adam gibi bir anket var mıdır? Rast gelemedim. Ancak üniversiteler, özellikle hukuk fakülteleri, işverenler nezdinde bir araştırma yapsa özellikle iş davaları yönünden HUKUKA DUYULAN GÜVENİN, ADLİ SİSTEMİMİZE DUYULAN SAYGININ SIFIR NOKTALARINDA gezindiğini söylersem hiç de abartmış olmam.
Buradan hukuk fakültelerine de bir tüyo vermiş oldum.
Yerinizde oturmayın kardeşim, öyle profesör, doçent vs. ünvanı almakla bitmiyor bu memlekete hizmet. Üşenmeyin, gidin üretim tesislerine. işveren nelerle uğraşıyor bir görün. İş mahkemelerinde o tahta sandalyelere oturup izleyin, davacı işçiyle, davalı işverenle, şahitlerle, mübaşir, avukat, hakimlerle görüşün.
Rapor, ön lisans lisans, doktora tezleri hazırlayın, millete hatta meclise sunun.
Evet,
hangi sanayici ile veya hangi işverenle bir iş davası veya konuyla ilgili istişare içerisinde olsak ülkemizde özellikle iş davalarında işverenlere karşı KÖTÜ BİR ÖNYARGI bulunduğunu, bu mahkemelerin işverenleri hiç bir şekilde anlamadığı, sözlerini nazara almadığını, hakimlerin iş dünyasından, fabrika içinden Bİ HABER olduğunu, işçilerin bu özel mahkemeler vasıtasıyla işverenlerden haksız biçimde para yürütmek için kanunun tanıdığı hakları daima kötü niyetle kullandığı, mahkemelerin de buna müsaade ettiğini, tüm sistemin işverenler aleyhine yürüdüğünü çok büyük bir öfke ve isyan ile ve de argo- değişik cümlelerle bize anlatmaya çalışmışlardır.
Yer yer hak versek de, işverenlerin, işçilerine karşı bu bir hakkı, kanunu kötüye kullanma eylemlerine genellikle SİSTEMSİZ ve DÜZENSİZ oldukları için bir yerde ÇANAK tuttuklarını müşahade edebiliyoruz.
İşçi neden mi kazanıyor?
Öncelikle dava öncesi işçinin rüyası, KIDEM VE İHBAR TAZMİNATI ALARAK işyerinden ayrılabilmek. Kıdem tazminatı kanunun aksine- her hal ve şartta alınması gereken bir rakam olarak algılanıyor işçi nezdinde. Burada işçi-işveren SATRANÇ OYUNLARI BAŞLIYOR.
Kendisini işveren tarafından KOVDURTMAYI BAŞARAMAYAN işçi, İş aktini TAZMİNAT HAKKI KAYBOLMADAN FESHETME yollarına girişiyor ki burada İŞÇİNİN ELİNDE-ŞU DONELER- dikkat çekiyor.
SGK primi ve vergiler yüksek olduğu için çalışanın maaşının düşük gösterilerek aradaki farkın elden veriliyor olması, fazla mesai çalışması yapıldığı halde hesap pusulasında yer almıyor olması, hesap pusulasının imza karşılığı her ay işçiye verilmiyor olması, izin haklarının kullandırıldığının belgeyle ortaya konulmamış olması, hafta tatili, genel tatil ve bayramlarda çalışma yapıldığında ödeme belgelerinde yer almıyor olması, diğer işçilere dönemsel zamlar yapıldığında eşitliğe aykırı olarak belli işçilere zam yapılmaması en sık karşılaşılan İŞÇİ LEHİNE DONELER. Mobbing, işverenin kötü davranışları, gibi ender rastlanan nedenler de bulunduğunda o işverenin dava kazanması artık neredeyse imkansıza giriyor. Bu durumda da işveren aleyhine mesai, izin, ihbar kıdem, faizler, avukatlık ücretleri, dosya masrafları gibi ekstralar oluşuyor. Bu ekstralar zaman zaman işverenin işçiye yasal olarak ödemesi gerekenin BİR KAÇ KATINA ULAŞTIĞINDA ise isyan ve feryatlar başını alıp gidiyor.
Aslında sanayi devrimi süreci dünyada sona yaklaşmışken sanayiciliğe başlayan güzel ülkemde özellikle birinci nesil sanayiciler bu sıkıntıyı daha çok yaşayacak gibi görünüyor. Zira birinci nesil sanayici, kurumsal felsefe ve düşünceye yeni yeni yaklaşmakta. Kurumsal süreçte yol almış firmalar, işverenler ise bu sıkıntıyla daha düşük sayı ve tansiyonlarda karşı karşıya kalıyorlar.
Personel alanındaki felsefe ve standartlarıyla, uyguladıkları iş sözleşmeleriyle, işçi hakları konusunda duyarlı, alanında uzman hukukçularla çalışan firmaların bu tür davalarda aldıkları risk çok çok daha düşük boyutlarda.
Barış içinde bir çalışma ortamı ve bayramlar diliyorum.
Saygılarımla...
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?