Hükme göre 'dava açmaya yeteneği olan herkes kendi davasına ait evrakı düzenleyebilir, davasını bizzat açabilir ve işini takip edebilir. Ancak, Türk Ticaret Kanununun 272 nci maddesinde ön görülen esas sermaye miktarının beş katı veya daha fazla esas sermayesi bulunan anonim şirketler ile üye sayısı yüz veya daha fazla olan yapı kooperatifleri sözleşmeli bir avukat bulundurmak zorundadır. (şu an için 272'ye göre esas sermaye alt limiti 50.000.00 TL ve 250.000.00 TL sermayeli A.Ş.'lerde zorunluluk var.) Bu fıkra hükmüne aykırı davranan kuruluşlara Cumhuriyet savcısı tarafından sözleşmeli avukat tayin etmedikleri her ay için, sanayi sektöründe çalışan on altı yaşından büyük işçiler için suç tarihinde yürürlükte bulunan, asgarî ücretin iki aylık brüt tutarı kadar idarî para cezası verilir. Hukuk ve Ceza Muhakemeleri Usulleri kanunları ile diğer kanun hükümleri saklıdır.' denildi.
O gün bu gündür gerek resen denetimlerle cezalar yürütülür. Gerekse bir çok Baro hemen her sene kayıtlı sermayesi 250.000.00 TL üzeri A.Ş.'lerin ve üye sayısı yüzü geçen yapı kooperatiflerinin listesini ilgili kurumlardan alır ve şirketlerden Avukatlık sözleşmesini, Avukatım serbest meslek makbuzlarını hatta bazı barolar ödeme dekontlarını ister. Veremeyen şirketleri C.Savcılığına şikayet eder.
Geçmiş tarihte yasanın sakat çıktığını, senelerdir bu şekilde adil ve gerçekçi olmayan kriter ve uygulamalardan şirketlerin ve ekonomik yaşamın zarar gördüğünü, yasanın mevcut hali ile dahi iyi denetlenemediğini, yasa hükmünün ıslah edilmesi mantık ve realiteden geçmesi gerektiğini bu satırlardan da dile getirmiştim.
Mukayeseli hukuka bakıldığında da açıkça gördüğüm o ki hiçbir sistemde bu kadar kötü düzenlenmiş bir hüküm bulunmamakta.
Diğer yanda da dava açmaya yeteneği olan herkes kendi davasına ait evrakı düzenleyebilir, davasını bizzat açabilir ve işini takip edebilirse de gelinen noktada milyonlarca yasa, yönetmelik, içtihat hükmünün, büyüyen gelişen kavramlar okyanusunda artık şirketlerin kendi davalarını kendilerinin açmasını doğal karşılamayı bir yana bırakmalı, şirketlerin hiç değilse dava ve takiplerde kesinlikle uzman hukukçularla temsili zorunluluğunu getirmeliyiz.
Kişisel kanım, bu bakış ekonomimizin emsal ekonomilerle rekabetinde dahi önem taşımaktadır. Fatma teyzenin boşanma veya idari davasında kendisini temsil hakkı ile ticari şirketlerin uzmanlık gerektiren davalarda uzman hukukçularla temsili kavramlarını aynı kefeye koyamayız.
Bu bakımdan özellikle Meclisteki hukukçu arkadaşlarımız 1136 sayılı yasanın 35.maddesini artık gerçekten de gözden geçirmeli, meclisimiz yasayı esaslı biçimde tamir etmelidir.
Bu bakımdan sadece kayıtlı sermaye kriteri artık hiçbir önem taşımamaktadır.
Kayıtlı sermayesi elli bin lira olan bir anonim şirket milyarlarca dolarlık hacimlerle binlerce çalışana sahip olabiliyor ve Avukatla temsil zorunluluğu yoktur. Diğer yanda bir masa bir sandalye envanterden ibaret hiçbir aktif faaliyeti bulunmayan 251.000.00 lira kayıtlı sermayeye sahip bir anonim şirketin ise Avukat bulundurma zorunluluğu var.
Bu saçmalık artık son bulmalı.
Saçmalık son bulmalı derken, bu işe adil, kalıcı, sağlıklı kriterler getirilmeli.
A.Ş. Ltd.- gibi ayrımlar, kayıtlı sermaye gibi kriterler bir yana bırakılarak şirketlere hatta tüm tacirlere yeminli müşavirlik sistemine paralel ciro, çalışan sayısı, gibi kriterler uyarınca sözleşmeli Avukatlık ve sözleşme/ hukuk hizmetlerinin uzman hukukçular yardımıyla hukuk çözümü teşvik ve düzenlemeleri getirilerek şirketlerin yapıları ve dış dünya ile rekabette toplam kalite anlamında daha güçlü ve kalıcı düzenlemelerin yolunu açmalı.
Saygılarımla.