USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Bir Anlatım (1) KÖY ENSTİTÜLERİ

12-02-2020

Ben de onun gibi, eğer kapatılmasalardı, Türkiye'nin bugün dünyanın en gelişmiş ülkeleri içinde ön sıralarda yer alacağına, inananlardanım, bu konuyu daha önce köşemde işlemiştim ama bu kadar derinine inememiştim. Onu dinlerken çok heyecanlandım, örneğin, geçen hafta okuduğunuz GAP Bölgesindeki köyler, Köy Enstitüleriyle donatılmış olsaydı ve de köylümüz, enstitülerin bilime dayalı uygulamalı eğitiminden geçmiş olsaydı, sadece bu bölgede üretecekleri ürünlerle bile Hollanda ile yarışırdık,hayalini kurdum. Gelin siz de Turgut İnce'nin, Köy Enstitülerinin tarihçesini ve eğitimdeki önemli yerini anlatan bu güzel söyleşisini dikkatle okuyun ve köy ağalarının baskısıyla siyasetçilerin verdiği yanlış kararın ülkemize nelere mal olduğunu, kafanızda bir tartın, işte o anlatım;
''Kurtuluş Savaşı sonrası nüfusun % 80'i köylerde yaşıyordu, böyle bir ortamda gerekli eğitim atılımının çok önemli olduğunu bilen Mustafa Kemal Atatürk, Amerikalı ünlü eğitim filozofu John Dewey'i Türkiye'ye davet etti ve kendisinden, 'Eğitim Nasıl Olmalıdır?'' konulu bir rapor hazırlamasını istedi. İşte Köy Enstitülerinin temeli onun hazırladığı rapor sonucu atılmıştır. Bu rapor Maarif Vekaleti mecmuasında Mart 1925'te yayınlandıktan sonra Atatürk Köy Enstitülerinin ilk kuruluş yasasını çıkarttı.
Bu sistemin özünde, özellikle kırsal bölgelerdeki yaşam alanlarının, birer toplum ve yaşam merkezi haline getirilmesi yatıyordu. İş ve eğitimi birleştirme fikri üzerinde planlanmıştı.Mezunların aynı anda hem okulun öğretmenleri, hem de toplumun eğitmenleri, olmaları bekleniyordu. Böylece tamamen Türk eğitim türü olan Köy Enstitüleri 17/04/1940 tarihli yasayla kurulmuş oldu.
Neredeyse tüm Anadolu'nun okulsuz ve öğretmensiz olduğu gerçeği göz önüne alınarak, dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel tarafından ve İsmail Hakkı Tonguç'un da çabalarıyla, köylerden ilkokul mezunu zeki çocuklar bu okullarda yetiştirildikten sonra, fiilen köylere giderek öğretmen olarak çalışmaları hedeflenmişti. Çünkü geleneksel öğretmen okullarında yetişmiş öğretmenler için, bu okullarda istenerek yapılacak bir görevden çok, genellikle bir zorunluluk olarak algılanır.
Köy Enstitülerinin kuruluşu ve yaygınlaşması konusunda pedegog uzman Ali Fikret Kanad'ın önemli açıklamaları vardır. O, zorunluluktan değil, özverili öğrenci yetiştirecek köye yönelik öğretmen yetiştirilmesini savunmuştu. Böylece 1940 yılından başlayarak, tarım işlerine elverişli, geniş arazisi bulunan köylerde, bir bir Köy Enstitüleri kurulmaya başlandı. Öğretmenler köylülere, okuma/yazma temel eğitimi gibi ölgün eğitim yanında, modern ve ilmi tarım tekniklerini öğretti. Kitaba, deftere dayalı öğretim yerine, iş içinde eğitim ilkesi, tatbik ediliyordu. Her Köy Enstitüsünün kendine ait, tarlaları, bağları, arı kovanları, besi hayvanları, atölyeleri vardı. Amaçlarından biri de köylülere alternatif tarım tekniklerini öğretmekti. Arıcılık bilinmeyen köylerde arıcılık, bağcılık bilinmeyen köylerde bağcılık öğretiliyordu. (Size daha önce bu köşede bahsetmiştim, 60'lı yıllarda güney Kaliforniya'da iki ay süre ile eğitim aldığım bir tarım ve hayvancılık meslek okulunda aynı uygulamalı eğitim vardı)
Enstitü adına öğretmen gittiği köylerde, köy okul binasını köylülerin yardımıyla yapabilecek kadar inşaat bilgisi öğreniyordu.
Köy Enstitüsünü bitiren bir öğretmen, sadece ilkokul öğretmeni olmuyor, aynı zamanda ziraatçilik, sağlık, duvarcılık, demircilik, terzilik, balıkçılık, arıcılık, bağcılık ve hatta marangozluk konularını da uygulamalı olarak öğreniyordu. Enstitülerin hepsinin kendisine ait arazileri, atölyeleri vardı. Bu sayede öğretmenler, gittikleri köylerde kendi okullarını, köylülerin de iş birliği ile inşa ediyorlar ve devletin okul yapmasına gerek kalmıyordu. Mesela Hasanoğlan Köy Enstitüsü öğretmenler tarafından, köylülerin desteğiyle inşa edilmiştir.
Mezun olan öğretmenlere yetiştikleri meslek türüne ve köye göre 150 parçaya varan alet ve edevat veriliyordu. Öğretmenler bu alet edevatla, köylülerin de yardımıyla köy okulunu inşa ediyor ve köylülere hem modern tarım tekniklerini, hem de okuma/yazmayı öğretiyorlardı. Hasan Ali Yücel Milli Eğitim bakanlığı döneminde, dünya klasiklerini Türkçeye çevirtmişti, köy öğretmenleri her sene 25 tane klasik eser okumakla yükümlüydü. Bu sayede zeki köy çocuklarından, engin entelektüel birikimleri olan aydınlar yetişiyordu.''

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?