Okulu bitirdikten sonra çeşitli yerlerde öğretmenlik yapmışlar. Her ikisinin de yedi çocuğu olmuş. Kader bu ya yolları Ardahan'ın Göle ilçesinin ilkokulunda tekrar kesişmiş ve Göle'ye yerleşmeye karar vermişler.
İkisinde de yedişer çocuk ama her biri birbirinden yaramaz on dört çocuk
Zira her iki baba da köyden çıkmış, her ikisi de bütün köy enstitüleri gibi birer cevher olmuşlar
Eğitimin kıymetini çok iyi biliyorlar.
İki öğretmen her şeyi eğitim ile öğrenmişler ve büyük bir özveriyle herkese öğretiyorlar ve örnek oluyorlar.
Yaşayacakları evleri bile kendileri inşa ediyorlar.
Her ikisi de her türlü enstrümanı çalıyorlar.
Sadece kendilerine değil çevrelerine de ışık saçıyorlar.
Onun için de eğitim olmadan asla diyorlar da başka şey demiyorlar.
Göle 1992 yılında Kars ilinden ayrılıp Ardahan'ın ilçesi oldu.
Göle etrafı ormanlarla kaplı içinden kura nehri kolları geçen, geçimini orman ürünleri, hayvancılık ve tarımla sağlayan, kaşar peynirinin Türkiye'de icat edildiği, rakımı 2100 m olan şirin ve yeşil bir ilçedir.
Göle'de geçen o on yaş, benim için en büyük bütçeli Hollywood filmlerinden de National Geographic belgesellerinden de daha güzel.
Hani sanki 'Rüzgar gibi geçti' film seti benim için.
Yedişerden tam on dört çocuk, neredeyse hepsinin karşılıklı yaşıtları var.
Belki de hayatımın en sorumsuzluk ve güzel günleri
Güneş teyzenin sadece süt ve şekerden yaptığı o süt helvası, yok böyle bir lezzet.
Hele annemin mantısı üstüne, adeta rakipsiz bir tat.
Her iki komşuda da yapılınca on sekiz kişilik yapılırdı tüm o özel yemekler.
Toprak yedi ay kar altında ama içimiz aydınlık, içimiz güneşli.
Nasıl anlatsam o ilkbaharları, bir daha göremedim hayatımda bu kadar güzelini.
Karlar altında kalan çam ağaçlarının diriliş sesleri, uyurken yatağıma kadar gelirdi.
O binbir çiçek 23 Nisan ve hazırlıkları..
Ben hep mehter olurdum ve takma bıyıklarımı yapıştırmak için sürdüğüm o Uhu'nun kokusunu halen daha burnumda duyarım.
Kraft renkli kağıtlardan kız çocuklarına gelinlik gibi 23 Nisan kıyafetleri yapılırdı.
O rengarenk parlak kumaşlar, kağıtlar, her birbirinden farklı mehter takımı elbiseler ve aletler öğretmenler tarafından öğretilir ve mükemmel bir şekilde yapılırdı.
23 Nisan, 19 Mayıs kar kış kıyamet olsa da halk ile birlikte coşkuyla kutlanırdı.
Kore savaşını, Bulgaristan'da mezalime uğrayan soydaşlarımızı konu alan tiyatrolar sahnelerdik.
Sanat, müzik, tiyatro ile eğitildik ve bizleri hiçbir kötü alışkanlığa bulaşmadan yetiştirmeyi başardılar o güzel insanlar
Civcivlerimiz, kazlarımız ve bahçede arı kovanları ile birlikte geçen o güzelim yaz ayları.
Babamın o kurusıkı tüfeği ile kartalların civcivleri yemesini engellemek için yaptığı atış ve tüfeğin kabzasının babamın kaşını yarması dün gibi aklımda.
İsa amcanın ilk yardım çantası ile fırtına gibi ilk yardıma koşması.
Evimizin önünde yirmi kişi kızak ile yukarıdan aşağıya buzda kaymalar.
Kış geceleri ay ışığında, karın üstünde gezerken okunan şiirler ve karda yürüdükçe çıkan ayak sesleri hala kulaklarımda.
Yazın doluya tutulan, ayağı kırılan turnaların, başına dolu değen leyleklerin, avlanmaya gelen tilki ve kınalı kekliklerin bakım yeriydi evimizin bahçesi
Kedimiz tekir ve köpeğimiz tarzan can şenliği idi bütün mahalleye
Derken babam Bursa'ya, İsa amca İstanbul'a göçtüler. Tek hedefleri çocuklarını okutmaktı.
Sonra dünür oldular. En büyük ağabeyim, İsa amcaların en büyüğünün bir küçüğü ile evlendi.
Hep dosttular, İsa İbrahimoğlu öz amcamız gibiydi.
Mehmet Aras da İbrahimoğlu çocuklarının tabiki.
Önce babam gitti, sonra İsa amca. Onların ardında da annem Hayriye.
Geçtiğimiz hafta da Güneş teyze rahmetli oldu.
Bir devir bitti dedim içimden, usulca.
İşte hayat. Ne güzeldiler, gerçek dosttular.
Rüzgar değildiler, dostlukları fırtına idi.
Yağmur değildiler, arkadaşlıkları sağanak idi.
Deniz değildiler, birbirlerine olan sevgiler okyanus idi.
Bir efsane idiler, geldi ve geçti.
Nur içinde yatsınlar.