USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Stratejik bir değerimiz,GIDA KAYNAKLARIMIZ… Peki farkında mıyız? Kocaman bir HAYIR!!!

30-09-2015

Bu konudaki düşüncelerimi her vesile ile sizlerle paylaşıyorum, daha geçen hafta çok büyük bir değerimizi, Zeytin Varlığımızı, önünüze serdim, bu varlığımızı yok sayıp, ithalat yapma yoluna adım atan fırsatçıların karşısına, varlığın hakiki sahiplerinin kol kola girmesinin sevincini ve de bu değerimizin gelişimi üzerinde yapılması gerekenleri araştırarak, sizlerle paylaştım. Bu hafta da, içinde zeytinin de bulunduğu, doğanın insanlığa sunduğu gıda varlığının, insanlığın var olabilmesi yolunda, en stratejik değer olduğunu ve bu değerin gün geçtikçe çok daha büyük önem kazandığını, farklı bir açıdan değerlendirmenize sunacağım. Gelin önce, eski ANAP Milletvekili, değerli dostum, Selçuk Maruflunun Birleşmiş Milletler Global Compact Konferansında yaptığı konuşmanın bir bölümüne göz atalım; “Gıda bu yüzyılın en önemli stratejik özelliğe sahip sektörüdür. Gıda bir ülkeyi dünya arenasında en etkin biçimde temsil eden bir faktördür. Geleceğin savaşlarının gıda, tarım ve su kaynaklarından çıkacağı varsayılmaktadır. Dünyada açlık, fakirlik, sağlıksız koşullarda yaşama insanlığın geleceğini tehdit eden büyük tehlikelerdir. Bu gün dünya nüfusu 7milyarı aşmıştır, yeterli gıdaya ulaşamayan nüfus da 1milyarı aşmıştır. Yoksulluk içinde yaşayan insanların, insani yaşam ve gelişme standartları yüzyılımızın en önemli sorunudur. İnsani yaşam kriterlerine uygun olmayan yaşam süren insanların sayısı da 3milyara yaklaşmaktadır. Ayrıca temiz, sağlıklı içme suyundan mahrum insan sayısı da 2milyara yakındır. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, TUGİS ve FAO tarafından her yıl düzenlenen BM Dünya Gıda Gününde yetkililer, Türkiyenin gıda üretiminde kendi kendine yetebilecek bir ülke olmasına karşın, Tarımsal üretiminin %30nun israf edildiğini ifade etmektedirler. Türkiyenin tarımsal ve gıda üretim kapasitesi 160milyon insanı besleyecek durumdadır. Esasen Türkiye, 77milyon olan kendi nüfusunu ve her yıl ülkemizi ziyaret eden 35milyon turisti, yani 112milyon insanı halen doyurabilmektedir. Ancak, iklim şartlarının değişmesi, kuraklık, su kaynaklarının azalması, Türkiye için de alarm zillerinin çaldığını göstermektedir. Gıda üretiminin dayandığı taban tarım sektörüdür, sektörün verimlilik ve rantabilitesini azaltan unsur, tarıma elverişli toprakların miras yoluyla küçülmesidir. Değerli dostumun konuşması dünyadan örneklerle devam etmektedir, ben konuşmada altı çizilen 2 temel etkeni, tarımsal üretimde israf ve verimliliği biraz farklı bir bakış açısıyla irdeleyeceğim. Bildiğimiz gibi ülkemiz çok değerli tarım topraklarına ve 4mevsim iklim koşullarına sahip, çaydan muza, şeftaliden buğdaya, arpaya, zeytinden ay çiçeğine kadar her türlü tarımsal ürünü yetiştirebilecek yeteneklere sahip, ama ne yazık ki biz, yani bu toprakların sahipleri, kullanıcıları, üreticileri, bilgi akıtacak bilim dünyamız, karar vericilerimiz vb. bu değerlerimizin gereği kadar farkında değiliz, eğer farkındayız derseniz, her zaman verdiğim örneği önünüze koyarım, suyu ve tarımsal toprağı çok kıt olan İsrail, dünya tarımsal gıda üretiminde önde koşan ülkeler içinde ve dünya gıda pazarının büyük paydaşı. Ya biz neyiz? O pazarın neresindeyiz? Ne yazık ki, üreticisi olarak büyüyemiyoruz, ama gün geçtikçe tüketicisi olarak ön sıralara yerleşiyoruz, bayram öncesi TV2lerde izledik, kurbanlık hayvanlarımız Güney Amerikadan geliyordu, dünya buğday pazarında çok etkin bir satıcı olmamız gerekirken, buğday ithal ediyoruz, saman ithal ediyoruz, et ithal ediyoruz, diğer bir değimle, tarımsal yeteneklerimizin çok büyük bölümünün farkında değiliz ve de israf ediyoruz. Bu görüntüler benim yüreğimi bir başka türlü yakıyor, 35 yılı aşkın meslek yaşantım boyunca, çok değerli tarım topraklarımızın korunması, verimliliğinin artırılması, sulanması konusunda emek harcadım, alın teri döktüm, dünyadaki, ABDdeki, İsraildeki, Hollandadaki, İspanyadaki, Tunustaki ve de birçok tarımla uğraşan ülkedeki gelişmeleri yakından izledim, karşılaştırdığımda unumuz, yağımız var, ama helva yapmayı bilmiyoruz, kanısına vardım. Tarım ve hayvancılıkla uğraşan bilim adamlarımız, tarım sektöründeki meslek odalarımız lütfen kızmasınlar ve şu soruların cevabını kendilerinde arasınlar, tarlalarda, meralarda, ahırlarda vb. çalışan kaç adet ziraat mühendisimiz, tarım uzmanımız, hayvancılık uzmanımız var? Bu kişiler eğitim süreçlerinde hiç tarlalarda çapa yaptılar mı? ekim yaptılar mı? ürünleri toplayıp, pazarlayıp verimlilik hesabı yaptılar mı? ahırlarda, meralarda hayvan beslediler mi? süt sağdılar mı? et ve süt hayvanının farklı besleme tarzlarının fakındalar mı? Bugün dünyada tarımsal üretimde de YÜKSEK TEKNOLOJİNİN uygulandığının farkındalar mı? Ya her alandaki üreticilerimiz, sahip oldukları tarımsal varlıkları üzerinde en verimli, en kaliteli ürünü nasıl elde edeceklerini biliyorlar mı? Dünya gıda pazarının istediği kalitedeki ürünü yetiştirebilecek bilgi ile donanımlılar mı? Aslında cevabında hepimizin sorumlu olduğu bir soru daha var, bugün gençlerimizin kanlarının aktığı, yurttaşlarımızın ocağının söndüğü Güneydoğu Anadolumuzdaki paha biçilmez cevherimizin, tamamı sulanabilen 1.sınıf tarım topraklarımızın neden farkında değiliz? Oysa bu bölge, ABDnin güney Kaliforniyadaki Imparial Valeysiyle yarışacak özelliklere sahip, başta narenciye olmak üzere, her tür meyveciliğin yapılabileceği, tabii dünya pazarlarının istediği özelliklere sahip ürünlerle, bu pazarda yer alabilecek imkanlara sahibiz, yöre halkımıza kan ve acı yerine, zenginlik ve mutluluk getirecek imkanlara sahibiz, neden bu doğruların peşinde değiliz? Bugün keşke bölgede canları pahasına görev yapan askerlerimiz, polislerimiz yerine, tarlalarda, meyve bahçelerinde, çayırlarda, ahırlarda ter döken, üreticilerimize doğru yöntemleri gösteren, öğreten uzmanlarımız, araştırma enstitülerimiz, yatırımcılarımız ülkemizi, halkımızı zenginleştirme yollarında koşsalardı, kanımca bunlar bir hayal değil, ulaşılabilecek hedefler. Yazımı bir küçük bilgi akışıyla sonlandırmak istiyorum, bugün Avrupa meralarında hayvancılık yapan köylüler, kış aylarında ahırlarına topladıkları büyük baş hayvanlarının idrarını kış boyunca tanklarda biriktirirler, bahar aylarında da, kar kalktıktan sonra meralarını, traktörlerinin arkasına taktıkları tanklarla, idrarla sularlar, o aylarda o çayırlara giderseniz burnunuz idrar kokusuyla dolar, bu yöntemle toprağın azot varlığını artırırlar, çayır verimliliğini yükseltirler, sonuçta da süt ve et verimliliği artar, işte size çok para kazanmanın ucuz bir yöntemi, sermayesi sadece bilgi, tecrübe ve emek.Bilmem anlatabildim mi???

EKOHABER

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?