Yollarda yürüme adabı, giyim kuşam adabı, topluluk içinde takınılan hal ve eda; kadınlarda saç ve makyaj, erkeklerde tıraş, saç, giyim ve hal hareket ritüelleri silindi gitti. Bursa’nın yerli ve güngörmüş kesiminden çok az kişi hayatta. Onların çocukları 90’ların başında popüler olmaya başlayan Nilüfer’e göçtü. O kuşağın yetiştirdiği çocuklar ise şehir merkezini fiziken de ruhen de tanımıyor ne yazık ki. 2000’den sonra doğan nesil neredeyse hiç şehir merkezine gelmeden büyüdü. Oysa bir şehrin tüm şifresi, tüm genetiği, tüm özü merkezinde yaşar. Şehrin merkezinde bulunan çay bahçeleri, kahveler, çarşı pazar yerleri, köklü mağazalar, pasajlar, eski lokantalar, butikler, kadim dükkanlar; pastaneler, baharatçılar, kasaplar, süthaneler, tiyatro binası, hanlar, hamamlar, surlar, eski kitapçılar Bursa’yı anlatan canlı mihmandarlardır. Bursa’nın merkezinde bulunan eski apartmanlarda hiç oturmamış olanlar şehrin ruhuna yabancı kalacaktır. O kırık dökük ev içlerinde, tek banyolu, dar mutfaklı ve buzlu camlı kapılarla ayrılan odalarda nefes alıp vermemiş birisi Bursalı olmanın ne menem bir şey olduğunu da bilmeden yaşar.
90’ların başında saçları gür ve viyole siyahı, kalın kaşlı, düzgün postürlü sırım gibi genç kızlarla; çehresinden esenlik ve yaşam fışkıran yine sırım gibi delikanlılar vardı. Heykel-Postane arası yürürken en az 6-7 ahbapla karşılaşılır, selamlaşılır; Romans’ta, Mahfel’de, Kafe Bulvar’da, Kent Otel kafesinde, Palmiye Kafe’de birşeyler içilip sohbet edilirdi. Herkesin kendine has bir fiziki güzelliği vardı ve genç hanımlar kalın kaşlarını inceltme, 34 beden olma, saçlarını illaki sarıya boyatma, aynı tonlamayla konuşma ve davranma zorunluluğu hissetmezdi. Çekirge’deki Çırağan kafe,Crocodile,Pembe Çarşı, Kükürtlü barlar sokağı, Vamtes; Kültürpark içindeki Özgen, Kristal, Ender, Cennet, Göl çay bahçeleri; Kulüp S; Arap Şükrü sokağında Piccolo, Cevriye, Altıparmak’ta Kings ve Marizaşehir merkezinin eğlence, dinlence, soluklanma ve sosyalleşme mekanlarıydı. En samimi arkadaşlıklar, izdivaç sebebi tanışmalar, köklü dostluklar hep buralarda atıldı. Şehrin ruhunu ve ortak dilini bilen insanların zarif buluşma mekanları… Bu şehrin 1940’larda doğmuş sakinlerinin çoğu ebediyete göç etti. Benim kuşağım olan 80 kuşağının (70’lerde doğanlar) büyük kısmı popüler kültürü benimseyip Nilüfer’in lüks ve geniş apartmanlarına taşınıp çocuklarını da buralarda dünyaya getirdiler.
21. yüzyılın ilk çeyreğinde yani şimdilerde şehir merkezi eski neşesini ve ışıltısını kaybetmiş, terkedilmiş, yaban otlarına terk edilmiş bir viraneye döndü. Türkçe dışında pek çok dilin konuşulduğu, İstanbul Türkçesinin çoktan kaybolduğu, cep telefonları ile bağıra çağıra konuşulan, letafetin ve zarafetin sırra kadem bastığı şehir merkezi gittikçe köhnedi, geriledi ve tılsımını kaybetti.Bursa her geçen yıl daha da gerileyen, solan, silikleşen bir kent oldu.
O 70’lerde doğup da Nilüfer’in konforlu güzelliğine kapılmayan nadir orta yaştan birisi olarak Çekirge’de çeyrek asırlık bir apartman dairesinde Hüsnügüzel çay bahçesinin gür yeşilliğine bakarak sabah kahvemi içiyorum her günün başlangıcında.Ve biliyorum ki şehir merkezi ne kadar köhnerse köhnesin, bir çeyiz sandığı kadar kıymetlidir.