2011’den bu yana Çevre ve Şehircilik Bakanlığı namıyla Bakanlık olmasına rağmen, bugün devlet düzeyinde ciddi bir konumudur derseniz, bana göre hayır. Konunun uzmanı değilim, ancak bazen görünen köy için kılavuz gerekmiyor. Çevre konusu ile ilgili kamu personeli sayısına bakılırsa, mesele çok ciddiye alınıyor galiba diyorsunuz, ancak ülkemizdeki acımasız çevre katliamını gördükçe, konunun ne kadar sahipsiz olduğunu anlıyorsunuz.
Türkiye’de, yüzde 61 ile ilk sırada olan depremden sonra en çok zarar veren doğal afetler sıralamasında, toprak kayması yüzde 15 ile ikinci ve sel yüzde 14 ile üçüncü sıradadır. Bursa da, zaman zaman su taşkını olaylarının yaşandığı bir şehrimiz. Su taşkınları, daha çok şehir içinde, plansız ve alt yapısı yetersiz yerleşim bölgelerinde, defalarca maddi zararlara neden olduğunu gördük. Ancak Uludağ eteklerinde kurulu köylerimizde, büyük bir felaket ya da can kaybı duymamıştık. Son felaket Kestel Dudaklı ve Kayacık köylerinde 5 can aldı ve ciddi maddi hasar verdi. En fazla can kaybı ve maddi zarar yaşanan Dudaklı ve Kayacık köylerinin tarihinde bir sel vakası var mı diye sorarsanız, yok. Bu felaket bir ilk.
Seller genelde ani ya da fazla miktardaki yağış ya da karların erimesi ile oluşur. Elbette yalnızca bu yeterli değil. Toprak geçirimsiz ise, suya doygunsa, bitki örtüsü yetersizse, çevredeki dere yataklarının doğallığı bozuldu veya engellendi ise vs. unsurlar da gerek şartlardandır. Doğa yüzyıllardır dengelerini kurmuştur. Siz gelir suyollarına yapı yaparsanız, dere yataklarına mesela hızlı tren yolu ayak temeli atarsanız, bozduğunuz su yatağının düzenlenmesini de, ihmal ederseniz, suyollarına engeller çıkartırsanız, yağan ya da akan sular yıllardır ulaştığı yere gitmek için bir yol bulacaktır. Üstelik mevsim nedeniyle karların eridiği ve toprağın en doygun olduğu günlerdeyiz. Su, İnsan elinin bozduğu doğal mecrası yerine, mutlaka yeni bir yol bulacaktır ama bir düzenlemeniz yoksa denetim artık sizde olmaz. Baş sağlığı diliyor, büyük geçmiş olsun diyorum. Allah beterinden korusun.
Resim sele maruz kalan köylerimizden birisi. “BursadaBugün” haberinden alınmıştır. Arkadaki tepeye bakınız. Bitki örtüsünün çıplak olduğu alan size ne söylüyor.
MÜTEAHHİT
Yıllardır deriz ki: “Almanya’da 3 bin, Avrupa’nın tamamında 36 bin, Türkiye’de 400 bin müteahhit var. Müteahhit hayata dokunan adamdır. Bu tablo ile insan yaşamına yakışan sonuçlar alınamaz, standartlar yükseltilemez. Müteahhitlik, olması gerektiği gibi, saygın bir meslek haline getirilmelidir. Kriterleri doğru belirlenmelidir.” İşte bu manada çalışmalar yapılmış. Gördüğüm değişiklikler,
1-Yetki belgesi müracaatı yapamayacaklar tanımlanmış. Ağırlıklı olarak ticari, ahlaki, adi suçlar işleyenler engellenmeye çalışılmış,
2- “Müteahhitlik yetki Belge Komisyonu” diye bir komisyon oluşturulmuş. Bana göre iyi niyetli ancak uygulamada ciddi problemler çıkacağını düşündüğüm bir yapıda.
3-Ekonomik ve Mali Yeterlilik ile Mesleki ve Teknik Yeterlilik kriterleri getirilmeye çalışılmış.
Ve bu kriterlere göre Müteahhitler A’ dan H’ye kadar gruplandırılacakmış. Hadi hayırlısı diyelim. Ancak bence amaç hasıl olmayacak. Hatta çok fazla bir değişiklik dahi olmayacak. Samimiyetle söylüyorum, okuduğumda ilk aklıma gelen, makası çok olan iyi berberdir, ya da Bal tutan parmağını yalar benzeri bir düzenleme yapıldığı. Ve açıkçası ilk hissiyatım hayal kırıklığı. Umarım yanılıyorumdur. Ancak yine de bir başlangıçtır. Yanlışlar zamanla görülür, düzeltmeler yapılır umudum var. En azından şimdi sıfır kriter yerine, birkaç kural var.