Geçen hafta sizlere, çeşmemizden akan suyun serüveninin perde arkasından bir bölümü aktarmıştım, gelin devam edelim;
Sistemin ilk adımı, Acil İçme Suyu Projesi adı altında, Acemler ve Arabayatağı bölgelerinde açılan derin kuyularla, Bursa Ovası yeraltı suyu rezervinden yılda 30milyon m3 suyun, kentin mevcut içme suyu şebekesine pompalanmasıyla atıldı. Böylece Bursa kenti, hızlı artan nüfus yoğunluğu nedeniyle büyüyen içme suyu kullanımında bir dar boğazın içine girmedi, İstanbuldaki kesintili su kullanım programını hiç yaşamadı.
Ana sisteme de ilk adım Doğancı Barajı ile atıldı, çok hassas jeolojik yapı çalışmalarına paralel barajın uygulama projeleri tamamlanarak inşaatına başlandı, yıl 1975. Baraj 65m yüksekliğinde, toprak+kaya dolgu bir yapıya sahipti, arkasında 43milyon m3 su hacmine sahip bir göl oluşacaktı. İnşaat çalışmaları devam ededururken, barajda toplanan suyu sağlıklı ve güvenli içilecek özelliklere sahip kılacak Arıtma Tesisi ve suyu barajdan arıtma tesisine taşıyacak Çelik Boru hatları projelendirildi, ihaleleri yapıldı, inşaatına ve imalatına başlandı.
Arıtma tesisinin, Dobruca köyü yamacında, kentin büyük bölümüne suyu cazibe ile akıtma imkanı verecek yükseklikte bir alanda yapılması kararlaştırıldı. Tesisin projelendirilmesinde ve inşaatında, o yılların ileri teknolojileri uygulandı, tesiste suyun arıtılmasını sağlayan ekipmanlar, tesisin inşaatına paralel olarak bir Alman firması tarafından temin ve monte edildi.
Suyu barajdan arıtma tesislerine getiren 3 adet, 1,8m çapındaki çelik boru hatlarının imalatında da, gene ileri teknoloji ürünü malzemeler kullanıldı. Çelik borular İstanbulda imal edildi, bu boruların imalatının kritik bölümlerden biri, çeliğin paslanmasını önleyecek ve boru ömrünü uzatacak malzemelerle su yalıtımının yapılmasıydı. O yıllarda bu tür yalıtımlarda petrol bazlı ürünler kullanılıyordu, ancak özellikle boru içi yalıtımında hem ömür, hem de sağlıklı olma yönleriyle bu yalıtım türü tartışmaya açıktı. Bu konuda yaptığım araştırmalara, Stuttgartta yaşayan bir dostum ışık tuttu, gene o yıllarda Konstanz gölünden Stuttgarta içme suyu getiren bir çelik boru hattı döşendiğini ve bu boruların içinin, Stuttgartta bir firma tarafından üretilen, çimento bazlı, adeta sonsuz ömürlü, hiçbir sağlık sorunu yaratmayacak bir malzeme ile yalıtılmış olduğunu aktardı. Bizim boruları imal edecek firma yetkilileriyle birlikte bu firmanın imalat ve uygulama düzenini, fabrikalarında inceledik ve bu malzemeyi kullanmaya karar verdik, bu kullanım Türkiyede ilk olacaktı. Geçen gün eşimle birlikte eve giderken yanımızdan içi çelik boru yüklü bir kamyon geçti, boruların içi aynı malzemeyle kaplanmıştı, eşime, biliyor musun, bu malzemenin Türkiyede ilk kullanımını ben başlattım, dedim, tabii hala kullanılır olmasını görmekten mutlu oldum.
DSİ Genel Müdürlüğünün, İçme Suyu Projelerinin uygulanmasındaki yasal sorumluluğu arıtma tesisinin yapımıyla son buluyordu. Ancak Dobruca köyünün sırtlarından, yani kentin batı ucundan, Arabayatağına, yani kentin doğu ucuna arıtılmış suyu aktarmak, o günlerin Bursa Belediyesinin gücünün çok üzerinde bir oluşumdu, suyu arıtma tesisine getirdiğimizde, eğer DSİ işe devam etmezse, evlerin çeşmelerine ulaştırmak belki yıllar alacaktı. İşte bu nedenle, Genel Müdürlük oluru alarak, Bursanın o yıllardaki ve nüfus planlamasında öngörülen büyüklüklere ulaşıldığındaki yerleşim alanlarına suyu, 4 basınç bölgesine ayırarak aktaracak 4 ana iletim hattının ve bu hatlar üzerine yerleştirilen ana su depolarının yapımını da üstlendik. Üstlenmekle kalmadık, baraj inşaatı devam ederken, arıtma tesisi inşaatına başlandı, suyu barajdan arıtmaya aktaracak boruların imalatı ve döşenmesi sürdürüldü, arıtma tesisinden suyu kente aktaracak 4 ana isale hatlına ve de üzerindeki depoların inşaatına başlandı. Diğer bir değimle, projenin tüm bölümleri, çok dinamik bir programlama ile, birbirine paralel yürütüldü ve sonuçta, 1985 yılında barajda su depolanıp, vanalar açıldığında, sisteme giren su önce arıtıldı, ardından ana isale hatlarıyla kentin en doğusundaki kullanım noktalarındaki çeşmelere kadar ulaştı.
Bu çalışmalar, böylesine karmaşık ve de büyük bir projenin çok etkin bir mühendislik ürünü olduğunu göstermektedir. Etkin mühendislik derken, projenin tüm kalemlerinin DSİnin yapısını oluşturan uzmanlık ağı içinde, her bölümün kendi uzmanlık bölümünce yürütülmesi ve fakat birbiriyle uyum içinde kalarak sürdürülmesi, vurgulanmaktadır. Tabii bu uyum, çok dikkatli yapılmış bir uygulama programlaması ürünüdür.
Böylesine yoğun bilgi ve emek harcanan çalışmaların paralelinde sürdürülen renkli bir çalışma da, inşaat nedeniyle hırpaladığımız doğanın yaralarının kapatılmasıydı, yapılar dışında kalan alanların ağaçlandırılmasıydı, gerek baraj gölü çevresindeki boş alanlar, gerek kazılan yamaçların tümü yeniden ağaçlandırıldı, hatta kayaların çatlaklarına bile ağaç dikildi, bugün Orhaneli ve Kelese doğru yola koyulduğunuzda, Doğancı Barajı çevresindeki yeşil doku sizleri büyüler
Projenin bir önemli yönü de, projenin ilk adımları atılırken yapılan nüfus planlamasına paralel, sistemin işler hale sokulmasıdır, Nilüfer Çayı havzasından kente aktarılacak suyu 180milyon m3e tamamlayacak Nilüfer Barajının da zamanında devreye sokulmasıdır. Nitekim Nilüfer Barajı da 1993 yılında ihalesi yapılmış ve 1994 yılında inşaatına başlanmıştır. Bugün her iki baraj devrededir ve de havzanın kullanılabilir suyunu sisteme aktarmaktadır.
Darısı Çınarcık Barajı-Bursa iletim hatlarının yapımına, kentin büyüme hızı yakın takip edilerek, umarım projenin bu bölümünün de devreye girmesi doğru planlanır
Evet, sevgili Bursalılar, musluğunuzdan akan suyu afiyetle için, hatta sağlığınız için gerekli olan mineralleri içermesi nedeniyle biraz sert olsa da, için
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?