Yurtdışındaki büro ve dernekler aracılığıyla gönüllü birlikleri oluşturup bunların Fransa ve Rusya saflarında cepheye sevklerini sağladılar. Osmanlı ülkesi içinde de uygun ortam doğduğunda harekete geçmek için hazırlıklarını sürdürdüler. Rusyanın Osmanlı sınırlarından içeri girmesi üzerine de faaliyete geçtiler. Çetecilik ve isyan hareketleri ile Rus ordusuna yardımcı oldular. Osmanlı ordusundaki görevli Ermeniler de kaçarak çetelere katılıyordu. Osmanlı Meclisi mebusanındaki üç Ermeni mebus (Erzurum Mebusu Karakırı Pastırmacıyan-Garo takma adıyla, Kozan Mebusu Hamparsum Boyacıyan-Murat takma adıyla, Van Mebusu Vahan Papazıyan) cepheye koşarak, Türklere karşı savaşan çetelerin başına geçtiler. Vanda çıkan Ermeni ayaklanması, kentin Rusların eline geçmesine yol açtı. Vandaki ayaklanma Muşa sıçradı. Osmanlı Ermenileri, kendi devletleri ile savaş durumuna girmişlerdi. Bu durum karşısında Osmanlı hükümeti tehcir kararını almak zorunda kaldı. (Mayıs 1915)Kısaca Tehcir Kanunu denilen Vakti-i Seferde İcraat-ı Hükümete Karşı Gelenler İçin Cihet-i Askeriyece İttihaz Olunacak Tedabir Hakkında Kanun-ı Muvakkat gereğince Ermeniler savaş bölgesinden alınarak Diyarbakırın güneyine, Fırat vadisine ve Urfa yöresine yerleştirildiler. (Dahiliye nezaretinin sadarete verdiği 7 Aralık 1916 tarihli raporda 702.900 kadar nüfusun göç ettirildiği kayıtlıdır.)
Osmanlı hükümeti, göç ettirmenin uygulanması sırasında can ve mal güvenliğinin sağlanması üzerinde önemle durdu ve gerekli önlemlerin alınması için sürekli talimat verdi. Bu konuda gerekli özeni göstermeyenlerle suç işleyenler tutuklanarak mahkemelere sevk edildi(1379 kişi). bunların bir bölümü idam da dahil olmak üzere, çeşitli cezalara çarptırıldı. Ancak, salgın hastalı, iklim koşulları, yolculuğun meşakkati, savaş koşullarında bulunulmasından kaynaklanan önlem yetersizliği yüzünden vuku bulan olaylar ya da bazı idare adamlarının yasa dışı davranışları nedeniyle Ermenilerin bir bölümü tehcir uygulaması sırasında öldü. (Büyük Larousse ve Ansiklopedisi C.20,İstanbul 1986,s.3785)
Söz konusu tarihi olaylar, bazı Ermeni çevrelerince tek yanlı olarak düzmece, yalan ve sahtecilik üzerine kurulmuş bir algı ile soykırım olarak yıllarca ileri sürülmüş ve bazı devletler tarafından Türkiye Cumhuriyeti Devletine karşı haksız itham ve uygulamalara zemin hazırlanmıştır. Duraksama konusu olmasa gerek, Yalancının mumu yatsıya kadar yanar deyimi bu konuda da isabetini göstermiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Büyük Dairesi, Sayın Doğu Perinçekin 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddiaları hakkındaki açıklamaları nedeniyle İsviçrede hürriyeti bağlayıcı ceza alması konusunda verilen ihlal kararıyla ilgili bu ülkenin yaptığı itiraz başvurusunu 7ye karşı 10 oyla ve oy çokluğuyla aldığı kararla reddetti.Bu kararın gerekçesi, İsviçrenin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ifade özgürlüğü ile ilgili 10. maddesini ihlal etmesi olgusuna dayanmaktadır. Söz konusu davanın yargılamasının maddi hukuk dışında hukuki sebebinin ispatında dayanılan vakıalar ise, soykırım olmadığının tespitine ilişkindir.
Sonuçta, soykırım yalanına can yeleği gibi sarılanlar, adaletin gerçekliği denizinde girdaba yakalanmışlardır.
Yürekten esenlikler ve en içten saygılarımızı sunarız...
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?