Son tahminlere göre 7.44 milyar olduğu ve halen arttığı söylenmekte. 1900’lere kadar bir denge içinde gelen nüfus, özellikle Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’nın ardından büyük bir ivmelenme ile artmaya başlıyor. Şu an 7 milyar civarında görünen dünya nüfusunun 2050’de 10 milyar olması bekleniyor. Küresel ısınmayı gündeme getiren küresel organizasyonlar ve fonla çalışan “bilim adamları”, bu nüfus artışının kaynağını yaşam koşullarının düzelmesine dayandırıyor. Ancak söylenenin aksine bu nüfus artışı yaşam koşullarının iyileştiği Avrupa ülkelerinde en alt seviyedeyken, teknolojik gelişmelerden ve modernitenin getirdiği imkanlardan mahrum kalan bölgelerde, örneğin Afrika’da en yüksek seviyelerde. Kendimizi bildik bileli yardım toplayan, yüz yıldan fazladır sürekli dış işgal ve iç savaş gören, üzerine susuzluk ve AİDS ile uğraşan, tüm bunlarla uğraşırken de ara ara salgın hastalık vuran, hem nüfusunu hem hayvanlarını kaybedip yeniden kıtlık ve açlık yaşayan Afrika nüfusunu 4 kata yakın arttırmış. Türkiye’ye gelen Suriyeli mültecilerle ilgili zaman zaman dile getirilen doğum hızlarında yaşanan artış da bu argümanı çürüten gerçeklerden biri. Yaşam koşullarının düzelmesi değil aksine zorlaşması ve savaş koşullarına evrilmesi nüfus artışını hızlandırıyor.
Soru net. Dünya, son iki yüz yılda nüfusunun 7 kat artmasından hareketle, giderek daha da yoğunlaşan, katlanan oranlarda artan bu insan kalabalığını kaç yıl taşıyabilecektir? Giderek daha hızlı kirlenen çevre, azalan su kaynakları, bozulan ekolojik denge kaç yıl daha bu yükü taşıyabilir.
Biliyoruz ki bilim adamları bu konuda ciddi ve görünen çalışmalar yapmakta. Ne kadar aykırı gözükse de, acaba görünmeyen çalışmalarda var mı? Acaba geliştirilen projeler içinde, her birkaç yılda bir, değişen isimlerle karşımıza çıkan salgın hastalıklar, savaşlar veya toplu nüfus azalmalarına neden olacak gelişmeler konulu dosyalar var mı? Mars’ta bir atmosfer oluşturulması, yeni hayat ortamı arama çalışmaları yanında, dünyamızın ömrünün uzatılması adına yapılan ekstrem çalışmalarda var mı?
Açıkçası insan biraz derinlemesine düşününce, bu kuram ya da teoriler çok aykırı ya da uzak görünmemeye başlıyor. Bir nüfus planlamasının doğal yollarla yapılamaması durumunda, farklı yollar denenmesi, insan DNA’sının kontrol edilmesi, dünya savaşlarına bahane üretme, vb. pek çok yöntem için, neden olmasın diyenler artıyor. Hatta bazıları belki de şimdiden uygulanmaya başlandı mı acaba şeklinde, komplo teorileri dahi garip durmuyor.
“Kolu kurtarmak için, eli kesmek” deriz ya. Ya çılgın bir cerrahın fantezileri, düşünemeyeceğimiz kadar uçuksa? Bu risk atomun parçalandığı günden beri var elbette ama dozu önemli. Kimin dünyayı kurtaran adam rolünü ne kadar abarttığına bağlı. Artık virüs mutasyonu mu daha çok gelişir, aşı mı, yoksa kafası atan bir çılgının füzesi mi belli olmaz. İnsanlık adına çok önemli bir tehlikeden bahsediyoruz. Çünkü doğru ile yanlış arasında çok ince bir çizgi var. İnsanlık tarihinde yaşanmış bütün büyük felaketler fark etmeden aşılan bu çizgiler nedeniyle yaşanmış.
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?