Değil!
Öyle olmuyor işte.
Seçmediğim, onaylamadığım, benim hayat görüşümü, hayattan beklediklerimi, yaşam kalitemi anlamayan insanlardan oluşan kabinelerin, yönetimlerin gölgesinde yaşamak istemiyorum.
Dinin, din kültürünün, İslam ahlakının kesinlikle var olduğu; ama bunun yaşamın içinde baskı, dayatma ve tahakkümle hissettirilmediği, Cumhuriyet bayramlarını cumhuruyla, yani ben ve benim gibi düşünen vatandaşlarıyla coşku içinde kutlayan; milli bayramlarda özellikle Cumhuriyet’te jilet gibi simsiyah smokinini çekip, şık beyler ve şık hanımlarla dolu balolarda yakışıklı yakışıklı gülümseyen, beyni aydınlık, yüreği aydınlık, bilime gönül vermiş, Türklüğü yücelten, Atatürk’ün sarışın portrelerinin ışığı altında yükselen konutlarda bayram kutlayan reis-i cumhurlar tarafından yönetilen huzur ve barış dolu bir ülkenin cumhuru olmak istiyorum.
“Ne Mutlu Türküm Diyene” cümlesinden rahatsız olmayan, komplekssiz ve sağlıklı bireylerden oluşmuş, çeşitli etnik kökenleri barındıran, herkesin kendi ortamında kendi etnik dilini konuştuğu; ama temelde ortak dilin Türkçe olduğunun kabullenildiği, vefalı ve aidiyet duygusu gelişmiş bireylerle aynı coğrafyada huzurlu yaşamak istiyorum.
Ecdadımın kanıyla sulanmış, kanla irfanla kurulmuş bu ülkede, barışı ve huzuru bozan nankörler ve bölücülerle değil; vefalı ve kendini bu ülkeye ait hisseden, Gagavuzla, Kürt’le, Çerkes’le, Arnavut’la, Laz’la, Ermeni’yle, Yahudi’yle, Yezidi’yle, Gürcüyle ve alayıyla beraber aynı dilde, aynı bayrakta, aynı marşta ULUS olmak istiyorum; DÜŞMAN değil.
Ne kadar çocuk doğuracağıma, istemediğim hamileliğimi sonlandırıp sonlandırmayacağıma, nerede ve nasıl kahkaha atacağıma, nasıl giyinip, nasıl gezeceğime karışmanın her iki taraf için de onur kırıcı olduğunun bilincinde liderler, devlet adamları, yöneticiler istiyorum.
Ülkemin semalarında hem ezan sesinin, hem Türk bayraklarının, hem Atatürk marşlarının dalgalandığı, hür, demokrat, dinini yaşayan, ilime ve bilime değer veren, ibadetten korkmayan ve dini öcü gibi göstermeyen; ama dini çıkar ve menfaatlere de alet etmeyen liderlerle geçecek mutlu günler istiyorum.
Ben cumhurum.
Yani halkım.
Ben ne dersem o olur.
İsteyenin rakı içtiği, isteyenin ibadet ettiği, ama kimsenin birbirini rahatsız etmediği, saygısız ve düşüncesizliğin yaşanmadığı, ince düşünen, ince davranan, empati kurabilen, sosyal zekası gelişmiş, naif ve insancıl bireylerden oluşmuş bir ülkede, aç kalma, işsiz kalma, hastanede rehin kalma korkularıyla değil, güven içinde yaşamak istiyorum.
Bölücülere, bebek katillerine, kalleşlere; Amerika ne der, Fransa n’apar, aman İngiltere’ye ne deriz korkusu yaşamadan, “Benim halkımın refahı, huzuru ve güvenliğinden daha mühim bişey yok bu dünyada” diyebilip, resti çeken; maaşımdan kesilen vergilerle Mehmetçik’lerin şehit düşmesinin, anaların ağlamasının, bebeklerin katledilmesinin ele başı olan soysuzları beslemeyen; MİLLİYETÇİ, ATATÜRKÇÜ, VATANSEVER, DİNDAR AMA BUNU KENDİ İÇİNDE YAŞAYAN, AYDINLIK, KADINA DEĞER VEREN, İNSANA DEĞER VEREN, CUMHURİYETE DEĞER VEREN, MİLLİ MARŞA DEĞER VEREN, TÜRK BAYRAĞINA DEĞER VEREN, ALDIĞI MAAŞ KADAR MAL VARLIĞI OLAN, MÜTEVAZI, SAYGILI, DÜRÜST VE TUTARLI LİDERLER TARAFINDAN YÖNETİLEN BİR ÜLKENİN vatandaşı olmak istiyorum.
Bu benim hakkım.
Cumhurum ben..
Yani halkım.
Benim vergilerimle yaşayan, dönen, tanzim olan bir coğrafyada, benim dediğim olur.
Yani halkım.
Yani cumhurum.
Daha ötesi yok.