Zira sulak alanlar, atmosferdeki karbonu sürekli olarak atmosferden uzaklaştırıyor, depoluyorlar. Bu alanlarda yaşayan bitkiler, karbonu atmosferden emiyor, kendi dokusuna yerleştiriyor, öldüklerinde de toprağa dönüştürüyorlar. Bu arada sulak alanlarda yaşayan mikro organizmalar organik madde tüketirken atmosfere sera gazı salsalar da, saldıklarından çok daha fazlasını emiyorlar. Sulak alanların kurutulması ise, topraktaki karbonun hızlı biçimde atmosfere yayılmasına neden oluyor. Bu nedenlerden dolayı, doğal, bozulmamış sulak alanların korunması önem kazanmaktadır. Sulak alanlarda karbon birikimini destekleyen doğal toprak koşullarının geliştirilmesi de, atmosferden daha hızlı karbon emilmesini sağlayacaktır.
İşte bu özellikleriyle sulak alanlar, sera gazlarını emmeğe ek olarak, ekosistemleri ve insan topluluklarını iklim değişikliği karşısında daha dirençli hale getiriyorlar. Örneğin, giderek yoğunlaşan yağmur fırtınalarının oluşturduğu sel sularını depoluyorlar, tatlı su sulak alanları kuraklık sırasında su kaynağı oluyor, sıcaklıklar yükseldiğinde de çevredeki alanların soğumasına yardımcı oluyorlar. Deniz kenarlarındaki tuzlu sulak alanlar ve içlerinde yaşayan özel ormanlar da, kıyıları kasırgalardan korumaların yanında, çok etkin karbon depolama alanlarını oluşturuyorlar.
Ancak sulak alanlar bu yönleriyle, hala ülkeler ve yöneticileri tarafından pek dikkate alınmıyorlar ve kurutulup başka amaçlarla kullanımları ağır basıyor, oysa bu davranışlar iklim değişikliği ile mücadelede çok kritik yanlışlar oluşturmaktadır.Sulak alanların korunması için en önemli uluslararası beraberlik Ramsar Sözleşmesi’dir.Bazı ulusal ve yerel yönetimler sulak alanları etkin biçimde koruyorlar, ancak çok azı bunu iklim değişikliği bağlamında yaptığının farkında oluyor.
Birleşmiş Milletler, Paris İklim Sözleşmesi’yle, özellikle gelişmekte olan ülkelere, tabii sözleşmeyi imzalamayan bize de, mevcut ormanları korumak, ormansızlaşmayı önlemek ve bozulmuş ormanları eski haline döndürmek için finansman vadediyor ve bu destek ormanlık sulak alanları da kapsıyor.
Küresel iklim anlaşmaları, karbon emen sulak alanları korumak için bazı ülkelerin yavaş da olsa, umut verici adımlar atmasına vesile olmaktadır. Örneğin Ontario, Kanada’da bozulmamış sulak alanların korunmasına yönelik yasa onaylandı, ülkenin bu bölgesindeki sulak alanlarının %50’sinden fazlasının doğal haliyle korunacağı, geri kalan bölümünün de ancak içinde karbon emmekten yoksun ekolojik çeşitlilik olmaması halinde, kurutulup kullanılabileceği, kararları alındı.
Yine Kanada’da yakın zamanda yapılan bir çalışmayla, 300 yıl önce kurutulan bir bataklığın önündeki setin yıkılmasıyla yenilenen sulak alanda 6 yıl sonra karbon birikim oranlarının, benzeri bataklıklardan ortalama 5 kat daha fazla olduğu belirlendi.
İşte bu gerçeklerle doğa toplum yöneticilerine seslenmektedir,sulak alanları kurutmak yerine, onları bir iklim değişikliği aktivisti olarak koruyun, kısa vadeli ekonomik kazançlar uğruna yok etmeyin, zira onlar karşınıza dikilen iklim değişikliği felaketine neden olan karbonun sürekli olarak depolanmasında etkin varlıklarınızdır.
Benim için yeni olan bu bilgileri, sulak alanlarımızın korunmasında ön planda yer alan Çevre ve Şehircilik Bakanlığımızın ve Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü’nün yetkili uzmanlarına ulaşması umuduyla, sizlerle paylaşıyorum.
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?