İş yaparken, bir şeylerle meşgulken, yaşamsal vazifeleri yerine getirirken, hatta ciddi toplantıların tam orta yerinde, bu şarkı, kendi orkestrasını, saz heyetini alır, gelip kurulur tam içimize... Susmadan, başa sara sara, kendi içimizden terennüm ettiğimizi zannederken, aslında sesimiz dışarıya taşmış, yanımızdakilerin kulaklarına kadar sirayet etmiş buluruz o şarkıyı. Çok bilmediğimiz, sadece hafiften aşina olduğumuz bu şarkı, neden ve ne için gelip tam içimize oturur ve kendini bize söylettirir? Yaşanmış ve gerilerde kalmış anlarımızın bi yerlerinden, rafından, sandukasından, kutusundan çıkıp gelen bu şarkı, neyin nesidir? Ve bir şeyin daha farkına varırız bu vesile ile. O da şudur: Hayli güzel olan, hayli tesirli ve bambaşka olan bu şarkıyı, nasıl olmuş da ezberleyip, sık sık söylediğimiz şarkılar arşivimize koymamışız? Nasıl olmuş da es geçmiş, ayırdına varıp, kıymetini bilememişiz bu güzel eserin? Yoksa bir şeye gerçek değerini vermenin kendince bir zamanı vardır da, bilmeden, farkında olmadan o zamanı mı bekleriz? Bestekarına ayrı, güftekarına ayrı, seslendiren sanatçısına ayrı ayrı, kalpten bir özrü borç bilir ve sözlerini adamakıllı belleyip, doyasıya söyleriz, haz, mutluluk ve de bir parça suçluluk duygusuyla...
İşte bir kaç gündür uzak yerlerden gelip dilime yerleşen Suzidil makamında bestelenmiş bir şarkı var, peşimi bırakmayan…
Unutamıyorum, unutamıyorum
Gecem yok artık gündüzüm yok
Tek sen varsın, senin saçların var
Dalgın, ıslak gözlerin var
Güneş seninle doğuyor her gün
Her yerde seni arıyorum
Her şeyde seni arıyorum
Bırakma ellerimi
Bırakma, unutamıyorum
Beste: Avni Anıl
Güfte: Tekin Gönenç
Makam: Sûzidil
Usûl: Semâî
Yaprak Sayar veya Süheyla Eren'den dinlerseniz, emin olun, kalbinizin tam altında titreşen ruhunuzu hissedebilirsiniz...