Hırsızlık olayları gerçekten de toplum güvenliğini, kişilerin ruh sağlığını, can ve mal emniyeti sınırlarını zorlamaya ve aşmaya başladı.
Bir araştırma raporunda geçen şu ifadeler dikkat çekici: “Toplum ve bireyi doğrudan etkileyen şahsa ve mala karşı suçların toplumda güvenlik endişesi oluşturmayacak düzeye çekilmesi bir zorunluluktur.“
Suçun önlenmesine yapılacak yatırımlar, suçluların yakalanmasına harcanan çabadan daha yararlı olacaktır. Bu nedenle bilim insanları, kendi alanlarının bakış açıları ve yöntemleri ile suç üzerinde araştırmaları yapmalıdır.
Bu araştırmada Türkiye’de şahsa ve mala karşı suçların dağılımında nüfus, sosyoekonomik gelişmişlik, göç ve şehirleşme gibi çeşitli faktörlerin etkili olduğu izlenimi edinilmektedir.
Bu tür coğrafi faktörlerin yanı sıra, Türkiye’de hızlı nüfus artışı, kontrolsüz ve hızlı şehirleşme, işsizlik oranı, turizm faaliyeti, polis sayısı, polis başına düşen kişi sayısı, karakol sayısı ve dağılımı, boşanma oranları, eğitim düzeyleri ve madde bağımlılığı gibi değişkenlerin suç üzerindeki etkileri de araştırılmalı/araştırılmaya devam edilmelidir.
Ayrıca, il düzeyinde suç yeri, suça etki eden faktörlerin mekânsal ilişkileri ve suç dağılımının açıklanmasında da ayrıntılı coğrafî çalışmalara gereksinim bulunmaktadır.
Suçun önlenmesi sadece güvenlik güçlerinin görevi olmamasından yola çıkıldığında, sivil toplum kuruluşlarının bu konuya katkıları, bireylerin kişisel duyarlılıklarının etkileri de belirlenmelidir. (Türkiye’de şehir asayiş suçları, dağılış ve başlıca özellikleri Ali Yılmaz- Semra Günayergün*)
Buna bir de günce popülasyonu 4 milyonu aşan Suriye, Afgan ve diğer sığınmacıların kontrolsüz yerleşimlerinin yaratacağı riskleri ilave ettiğimizde fotoğrafın vahameti ortaya çıkıyor.
Ceza Kanunumuza göz attığımızda Hırsızlık suçuna TCK 141 ve ilgili maddelerinin yaklaşımı oldukça “şefkatli”. Hırsızlık suçunda bazı durumlarda sizi hırsızla “uzlaşmaya” zorlayan hükümler bile var.
Zaten gerek infaz yasamız gerekse pandemi şartları için çıkarılan ceza infaz kuralları neticesinde ortalama bir hırsızlık olayında sayın hırsızın içeride yatma olasılığı oldukça düşük.
Hal böyle olunca da apartmanlar, siteler, fabrikalar, sanayi bölgeleri, iş yerleri yükleniyor sigorta poliçelerine, güvenlik görevlilerine, maaş ödemelerine.
Yakında Breziya’nın Rio’su gibi olacak büyük şehirlerimiz. Bizim ülke kadar hanelere sitelere güvenlik görevlisi çalıştıran ikinci örnek ülke var mıdır, sanmıyorum.
Bir yanda yüksek duvarlarla örülü güvenli siteler, fabrikalar diğer yanda halka açık (!) yerleşim yerleri. Ne yapmamız gerek, her binanın başına üç beş güvenlik görevlisi mi?
Gazetelere göz atın, Google amcayı tarayın. Millet nasıl feryatlarda ne çareler arıyor, bini bir türlü.
Ama yetkililer başka işlerle meşgul(!) Adeta kulaklar sağır, gözler görmüyor, anlayan dinleyen yok. Bu çaresiz mevzuat ve çaresiz uygulamayla nereye kadar?
Hani Amerika’yı eleştiriyoruz ya, onlarda katı bir nefsi müdafaa kuralı ve silah taşıma özgürlüğü var, bize uyar, uymaz, başka bir dünya.
Geçenlerde bir tanıdık sanayici arkadaş aradı. Kameralı, alarmlı tesise giren hırsızdan bıkmışlar, bay hırsızı yakalarlarsa anlaşmaya varıp aralarında para toplayıp her ay üç yüz beş yüzer lirayla bari adamları maaşa bağlayalım diye tartışıyorlarmış.
Şaka değil vallahi gerçek! Hemen aklıma geldi. Can ve mal güvenliğimizin sağlanması için devlete ödediğimiz vergiler var hani. Yine bunların adalete teslim edilmesi, cezaların çektirilmesi, önlemlerin alınması için verdiğimiz vergiler.
Sonra düşündüm, eğitim için vergi veriliyor da ne oluyor, özel okullara bir de KDV’li fatura ödenmiyor mu? Ya da sağlık ve diğer devletin ödevi olan kalemlere ödediklerimiz can güvenliği, eğitim, adalet yerine nerelere gidiyor kim bilir?
Geçtik bunları. Ama tehlike çanları had seviyede. Polisin jandarmanın keyfi kaçık, iş yapası yok. Çünkü yakaladıkları adliyeden salıveriliyor.
Adamlar niye aşkla çalışsın? Böyle saçmalık olur mu? 35 kere yakalanıp, 40 sene suç kaydı olup yakalananların içeri atılamadığı, Allah’a emanet yaşanan bir sistemin suçlusu kim?
Eğer ciddi ciddi gerekenler yapılmazsa insanımızın can mal hürriyeti bir yana zaten zorlanan ruh sağlığı da atta olacak. Benden söylemesi ve yazması.
Can ve mal güvenliğinizin tehdit edilmediği, adaletin adil biçimde işlediği günlere özlemle, iyi haftalar.