Çeviriyorsun musluğu su geliyor, basıyorsun düğmeye ışık yanıyor.
Ve derken evlere radyo girdi. Onu daha da çok merak ederdim, nasıl olur da dünyanın öbür ucunda konuşan birinin sesi eve kadar geliyordu?
Ardından televizyonu merak etmeye başladım, çok uzaklardan birinin görüntüsü evimizin oturma odasına nasıl oluyor da geliyor diye.
Bende mühendis kafası olduğunu söyleyemem, çünkü fizik ve matematiğim hiçbir zaman çok iyi değildi.
Buna rağmen nasıl çalıştıklarını da hep düşünür dururdum.
Zamanla teknoloji gelişti, bilgisayar sistemleri ortaya çıktı ve sonsuzluğa doğru bir yol almaya başladık.
Artık dijitalleşme çağındayız ve dönüşüm daha da süratlendi. Elektrikli otomobiller, bisikletler derken insanlar küçücük aletlerin üstüne binip gidiyorlar şimdilerde.
Bütün bunların altında yatan dev teknolojiler var.
İhracat ile gelişmeye çalışan bir ülke olarak bu teknolojilere çok yatırım yapmamız gerektiğine yürekten inanıyorum.
Belki güleceksiniz bana ama bir sanayici olarak gelişmeleri ağzım açık, şaşkınlıkla izliyorum.
Eskiden çeşmeden akan suyun eve nasıl geldiğine akıl erdiremeyen ben, şimdi bu dijital sistemlerin nasıl çalıştığına yine aynı merakla yaklaşıyorum ama en azından artık şunu biliyorum, suyun ve elektriğin belli aşamalardan geçip kapımın önüne geldiğini ve bir sayaç sistem ile bana satıldığını.
İnternet veya bulut sistemi ile suyun kapınıza gelişi arasında hiçbir fark olmadığını anladım.
Son olarak NASA’nın Mars’a indirdiği aracın çekmiş olduğu resimleri Instagram’da takip ediyorum.
Bu yazılımın, robot teknolojisini tanıyıp, günlük hayatta da kullanıldığını görünce….
Birde altı ay önce uzaya gönderilen ve JAMES WEBB’in uzayın derinliklerinden inanılmaz resimlerini gördükten sonra…
Bana ister gülün ister ağlayın hani koptuk gidiyoruz derler ya işte öyle oldum.
Saygılarımla.