Yazının hazırlandığı 1 Eylül 2023 tarihi itibarıyla 2023-2024 yılı adli yılı başladı. Sağ olsunlar politikacılarımız, büyük mevkilerdeki yöneticilerimiz adaletin gereğine, hukukun üstünlüğünden taviz verilmeyeceğine dair söylemlerini yine eksik etmediler. Unutmadan, yine ve yeniden “yeni anayasa” dilek ve taleplerini de dile getirdiler. Eldeki anayasa ve yasalara yerinde ve yeterince uyulmadıktan sonra yenisi ne işe yarayacaksa. !
Adli teşkilat yeni adli yıla yine çözümsüz, kıt söylemler gölgesinde dağ gibi sorunlarla girdi. Köhnemiş usul mevzuatı ve uygulamalarının çözümsüz bıraktığı milyonlarca dosya raflarda.
Vatandaş isyanlarda. En basit kira davalarının bile çözüm ve kararlarının üç beş yıla yayıldığı, istinaflarda Yargıtay ve Danıştay’da dosyaların çürümeye terk edildiği, soruşturma ve yargılamalarının önemli bir kısmının hakim siyaset etkisinde olduğu bir düzende sarf edilebilecek tüm sözler kuru sözlerdir.
Atatürk’ü işaret ettiği muasır medeniyet hedefi, Cumhuriyetimizin ilke ve devrimleri, anayasamızın değiştirilmesi teklif bile edilemeyecek ilkeleri, toplumsal barış, iyi ekonomi gibi pozitif beklentiler sadece metinlerle değil niyet ve ilkeli, samimi politikalarla, uygulamalarla korunur, geliştirilir. Mevcut görüntü ise hepimizin bildiği, pek çoğumuzun kabullendiği gibi maalesef bu noktadan çok çok uzak.
1 Eylül’le yeni adli yılla beraber, bazı popüler ve güncel dava türleri yerel mahkemeler nezdinde artık şaak ! diye açılamayacak. Davacısı önce arabuluculuk merkezine başvurup, muhatapları ile görüşme yapmak zorunda. Anlaşamazsa anlaşamama tutanağını eline alıp sonrasında dava açabilecek.
Önceleri iş davaları, tüketici ve bazı ticari alacak davalar için uygulanan bu tür “zorunlu arabuluculuğa başvuru dava şartı” 1 Eylül 2023 ten itibaren artık kira ilişkisinden kaynaklanan uyuşmazlıklar, taşınır ve taşınmazların paylaştırılmasına ve ortaklığın giderilmesine ilişkin uyuşmazlıklar, kat mülkiyeti kanunundan kaynaklanan uyuşmazlıklar ve komşu hakkından kaynaklanan uyuşmazlıklar’ için de geçerli ve bu kapsama alındı.
Özellikle kira uyuşmazlıklarında arabulucuya müracaat koşulunun ne derecede işe yarayıp yaramadığını ilerleyen zamanda görebileceğiz. Ancak yasal faizin % 9, sokak enflasyonunun % 100‘lerde dolaştığı, yıllık konut kiralarının % 25’le, ticari kiralamaların yine ortalama endeksle sınırlandığı bir ekonomik iklim şartları düzelmeden , dava yargılama süreleri bir şekilde esaslı şekilde tamir edilmeden sadece arabuluculuktan beklenen faydayı ummak gerçekçi bir beklenti olmaması gerek.
Şurasını hatırlatalım ki arabulucu bir hakem değil, hakim gibi yargılama yetkisi de yok, tarafları dinlemek, görüşmelere “çözüm dayatmadan” hatta bazı özel haller hariç “çözüm önerisi bile getiremeden ” onların çözüm için diyalog kurmalarına yardımcı olması arzu edilen bir organ temsilci.
İş uyuşmazlıklarında arabuluculukta başarı oranı yüzdesi yüksek açıklansa da istatistiklerin bir şekilde yanıltıcı olabileceğinin altını çizip doğru konumlayalım. İhtiyari arabuluculuk – zorunlu arabuluculuk sonuçları ayrıdır. İhtiyarı arabuluculukta çoğunlukla zaten anlaşmış olan taraflar arabuluculuk anlaşma belgesine ihtiyaç duydukları için bu kapıyı çalar. Zorunlu arabuluculukta ise çoğunlukla anlaşamamış taraflardan biri kapıyı çalar ve çoğunlukla da iki taraf menfaatleri bir noktaya gelmez, uyuşmazlık tutanağı tutulur ve dava yoluna gidilir.
Biz yine de “ en kötü anlaşma en iyi mahkeme kararından iyidir” mottosuyla yazımıza son vererek adli yılın vatandaşlarımıza, kurumlarımıza, milletimize canlı cansız her varlığa daha çok Adalet getirmesini dileyelim.
Saygılarımla.