Şu sokak röportajları bazen çok anlamlı mesajlara vesile oluyor. Örneğin sunucu vatandaşa soruyor. “Çarşıda ne kadar harcadınız?” cevap “6000TL.” Soru “Pahalı mıydı fiyatlar?” cevap “Çok pahalıydı. 3 kişi yemek yedik, 1800 TL hesap geldi. Biz Almanya’dan gezmeye geldik. Gelirimiz yeterli ama Türkiye’de yaşayanlar bu rakamları nasıl öder, şaşıyoruz” Soru “Peki, dolu muydu restoran?” cevap “Ağzına kadar. Zaten en çok şaşırdığımız da bu. Nasıl oluyor da doluyor?” Çok mantıklı bir soru. Ama sayın Mahfi Eğilmez, önceki bir yazısında bu soruyu cevaplamıştı. Hatırlayamayanlar internette kolayca bulacaklardır.
Bir dönem İtalya’ya araba ile gitmiştik. O zaman Yugoslavya parçalanmamıştı. Giderken ve dönerken aynı yerde kahve içmiştik. Fiyatlar arasındaki fark şaşırtmıştı ve tomarla para vermiştik. Yugoslavya’da enflasyon 3 haneli ve aşırı yüksekti. Konuştuğumuz insanlar “Maaşımızı aldığımız, ya da elimize bir şekilde para geçtiği an marketlere, mağazalara kafe ve restoranlara koşuyor, alışveriş ediyoruz. Biliyoruz ki fiyatı ne olursa olsun ertesi gün daha pahalı olacak. Bu nedenle alışveriş çılgınlığı yaşıyoruz” demişlerdi. Siyasi çekişme ve yanlışların sonucu önce ekonomiye yansıdı, akabinde ise iç savaş patladı ve Yugoslavya parçalandı.
Bir başka vatandaş, farklı bir ortamda anlatıyor. “Bir bankaya gittim 50 bin TL kredi talebinde bulundum. 2 yıl vadeli olursa toplam kaç lira ödeyeceğimi hesapladılar. 90 bin TL civarı çıktı. Bu hesapla nasıl iş yapılır? Tabii bir de alabilirsen.” Bu da güzel bir soru. Ancak örnekteki 2 yıl vadeli kredi miktarı için çıkan faiz ne kadar yüksek görünse de enflasyon oranından hala önemli miktarda düşük. Bunun anlamı bu piyasa şartlarında hala ucuz. Yani kredi alınıp yatırım amaçlı doğru değerlendirilir ise kar getirecektir. Faiz oranı enflasyon oranı ile uyumlu olduğunda ise bu karlılık kalkar ve kredi rantçının işine yaramaz hale gelir. Ülke doğru yönetilip ikisi birden düştüğünde ise istikrar gelir ve kredi gerçek işlevine döner, sağlıklı ve kalıcı büyümeye katkı sağlar.
Yine başka bir ortamda muhabir soruyor. “Bakan bey ekonomi 2024’te düzelecek, enflasyon ve faiz düşecek diyor. Düşünceniz ne?” Cevap “Nasıl düzelecekmiş bir anlatsalar. Seçimden önce faiz düşecek diyorlardı. Şimdi faiz dünyanın gerçeği diyorlar. Neye inanalım. Bakan bey önce şu araç konvoylarının sayısını düşürebiliyor mu görelim. Şu 4 hatta 5 maaş alanların maaşını teke düşürebiliyor mu? İsraf bitmeden hiçbir şey düzelmez.” Vatandaş pek çok milletvekilinden daha bilinçli değil mi?
Bu çok haklı ve çok doğru bir serzeniş. Sadece vatandaşın gözleri önünde cereyan edenler bile umutsuzluğu, güven kaybını arttırmaya yetiyor. Bir taraftan dev holdinglerin nedenlerini açıklamaya gerek dahi görmeden milyarlarca lira tutarında vergileri, vergi cezaları affedilip, siliniyor, diğer taraftan araç sahibi vatandaşlardan ek MTV vergisi alınıyor, KDV oranları yükseltilerek bütün milletin dolaylı vergilerine zam yapılıyor. Emekliye %25 zam verip, 7 bin 500 lira maaşını yine 7 bin 500 lira olarak öderken, asgari ücret ile memura verilen zamlar arasındaki memur lehine aşırı farklar toplumun çeşitli kesimlerinde rahatsızlıklar çıkarıyor. Enerji fiyatlarına büyük zamlar yapılıyor, enflasyon düşmüyor, dolar artıyor. Ancak Almanya, Fransa, İngiltere, ABD, Japonya gibi gelişmiş ülkeler kamuda makam aracı olarak 8 bin ila 11 bin arasında araç kullanırken, Türkiye 125 bin araç kullanıyor. Üstelik bu ülkeler kendi ürettikleri araçları kullanırken, Türkiye’de lüks ve pahalı araçtan geçilmiyor. Pek çok gelişmiş ülkenin bakanları dahi seyahatlerini tarifeli uçaklarla yaparken, bizimkiler aynı yere dahi farklı özel jet uçakları ile gidiyorlar. Kıbrıs Maraş’ta yapılan pikniğe 7 ayrı Bakan’ın 7 ayrı özel uçakla gittiği unutulmayacak. Kamudaki bu büyük ve sorumsuzca yapılan israflar, maliyetinin birkaç katına rakamlarla yapılan adrese teslim ihaleler, seçimlerde kamu kaynaklarının umarsızca kullanımı, birtakım vakıflara aktarılan belediye ve benzeri kamu kaynakları ve bunlara değil dava, soruşturma dahi açılmaması gözler önünde olurken cari açıklardan emeklinin mesul tutulması ve benzeri pek çok vaka, geçim sıkıntısına düşmüş vatandaşı ziyadesiyle rahatsız ediyor ve sokak röportajlarında deşarj olup içini dökmeye çalışıyor. Ancak duyan var mı bilmem.