Enerji, çağımızın olmazsa olmazlarının başında gelmektedir. Ulaşım, ısıtma, soğutma, üretim, aydınlatma ve pişirme gibi pek çok alanda enerjiyi yoğun olarak kullanmaktayız.
Dijital ve teknolojik devrimin hızlandığı, ulaşımdan iklimlendirmeye kadar birçok alanda elektrifikasyonun giderek yaygınlaştığı dünyamızdaki gelişmelere uyumlu hareket edilerek elektrik enerjisi üretimine ağırlık verilmelidir. Böylece, artan tüketim talebini karşılamak için kurulu güç kapasitemizin düzenli artışı sağlanmalıdır. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Aralık 2022 verilerine göre, Türkiye’nin toplam kurulu gücü 103.809 MW değerine yükselmiştir.
Gerek dışa bağımlılığı azaltma gerekse de iklim değişikliği ile etkin mücadele sağlamak üzere yenilenebilir kaynaklara yönelim gösterilmiş; bu bağlamda kurulu güçte yaşanan artışın %60’ı yenilenebilir kaynaklardan, diğer bir söylem ile yeşil enerjiden sağlanmıştır.
Bu noktada; geçmişte sadece hidroelektrik santrallerden üretilen yenilenebilir kaynaklara; güneş, rüzgâr, biyokütle ve jeotermal gibi alternatif kanallar da dahil edilmiş, sonuçta da yenilenebilir kaynakların kurulu güç içerisindeki toplam payı TEİAŞ Aralık 2022 verilerine göre %54’e yükseltilmiştir. Bu değerlerle birlikte ülkemiz, elektrik enerjisi üretiminde yenilenebilir enerji kurulu gücü açısından dünyada 12. sıraya ve Avrupa’da ilk beşe yükselmiştir.
Dönüşümdeki temel unsur hiç kuşkusuz fosil yakıt bağımlılığını azaltmak, hava kirliliğine ve iklim değişikliğine yol açan emisyonları azaltmak ve üretimde dışa bağımlılığı azaltarak yerli ve yenilenebilir kaynaklara yönelim olmuştur. Bu noktada 2005 yılında çıkarılan, kısaca Yenilenebilir Enerji Kanunu olarak anılan 5346 sayılı Kanun, enerjide dönüşümün mihenk taşı olmaktadır.
2011 yılı sonrasında geliştirilen Yenilenebilir Kaynakları Destekleme Mekanizması, (YEKDEM) ve 2016 sonrası hayata geçirilen Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanları (YEKA) Modeli gibi düzenlemeler ile devlet tarafından yatırımlar teşvik edilmiş, yerli aksam ve teçhizata ilave teşvikler verilerek ekipmanların da yerlileştirilmesi sağlanmıştır. Bu sayede yıllar itibarı ile yenilenebilir enerji yatırımlarında katlanan artışlar yaşanmıştır.
Öyle ki son 20 yıllık periyotta:
1- Rüzgârdan Enerji (RES) üretim kapasitesi 19 MW değerinden 11.200 MW değerine,
2- Güneşten Enerji (GES) üretim kapasitesi sıfırdan 9.000 MW değerine,
3- Jeotermal Enerji (JES) üretim kapasitesi 17 MW değerinden 1.680 MW değerine,
4- Biyokütle Enerji (BES) üretim kapasitesi 27 MW değerinden 2.170 MW değerine,
5- Hidrolik Enerji (HES) üretimi kapasitesi 12.000 MW değerinden 32.000 MW değerine çıkarılmış; 20 yıllık sürede 3,5 katın üzerinde bir artışla 12.600 MW değerinden 56.000 MW değerine yükseltilmesi sağlanmıştır.
Bununla birlikte üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizin bu potansiyelinden yararlanarak; güneş, rüzgâr ve deniz (gel-git, dalga vb.) enerji yatırımlarının deniz üstü (off-shore) alanlarda da yapılabilmesini temin etmek üzere 2018 yılında Çevre Kanunu’nda ve Kıyı Kanunu’nda yeni düzenlemeler yapılarak uygulamanın önü açılmıştır.
Keza emisyon vermeyen, bu yönüyle de temiz enerji kategorisinde değerlendirilen nükleer enerji konusunda da yakın zamanda işletmeye alınması öngörülen Akkuyu Nükleer Enerji Santrali (NES) yatırımı tamamlanmak üzeredir.
Yüksek kurulu güce rağmen, TEİAŞ verilerine göre üretimdeki yenilenebilir enerjinin payı fiilen %35-45 bandında seyretmektedir. Bu noktada enerjinin depolanması çalışmaları gündeme girmektedir.
Rüzgâr ve güneş enerjisinin depolanması için EPDK tarafından düzenlemeler yapılmış, bu yatırımlarda lisans muafiyeti verilerek cazibe sağlanmıştır. Bunun yaratacağı güvencenin yanında istihdam artışı da göz önünde bulundurulmalıdır.
Daha çok yeşil, daha fazla mutluluk diliyorum.