Gençten bir çocuk vardı, internet videolarında sık sık karşıma çıkan. Küçücük, kırık dökük, yoksul bir mutfakta iptidai koşullarda yemek pişiriyordu. Güneyli şivesi, incecik vücudu ve ürkek bakışlarıyla insanın içini sızlatan bir çocuk. Bir keresinde kim ki acaba bu çocuk diye birkaç videosunu izlemiştim. Konuşmasında, tavırlarında, mimiklerinde batı şehirlerindeki insanlara has özgüven ve konforlu bir yaşam sürmüş olmanın verdiği rahatlık yoktu. Alabildiğine ürkek, kelebek kadar titrek ve kırılgan.
Sonra izlerken öğrendim ki Hataylıymış, 12 kardeşlermiş, bir sürü abisi, ablası ve başında babası varmış ama ailede bir tek annesi ile bu gencecik çocuk çalışıyorlarmış evi geçindirmek için. Çalışmak da, dağdan kekik toplamak ve satmak… Müthiş meşakkatli bir hayat. Youtube kanalı ve sosyal medya hesapları günden güne büyüdü bu çocukcağızın, biraz eli para gördü, biraz rahatladı, gün yüzü gördü sanki biraz. İçten içe sevindim, bak şansı dönüyor demek ki, olabiliyor…
En son verdiği röportajı izledim akşam. Boğazıma yumru oturdu. Diyor ki; “Kelebek ömrü gibi hayat. Ne zaman biteceğini bilmiyoruz ki…” Bir de dedi ki; “Ben şu an 23 yaşındayım ama bilemiyorum ki ne kadar yaşayacağımı. Belki 1 sene, 2 sene sonra öleceğim. Belki 25 yaşımı bile göremeyeceğim. “ Bunu dedi ve videoyu biraz durdurdum. İncecik bir yaş süzülüp aktı elmacık kemiğimin üzerinden boynuma doğru. Kendi yazgısını söyledi çocuk. Ah çocuk.
Taha Duymaz bu çocuğun adı. Yani öyleydi. Artık öyle biri yok. Hatay’ın ücra bir köyünde yoksul bir evde 14 kişilik ailesini geçindiren, umut dolu, gencecik, kırılgan bir çocuktu ve depremde, yakın zaman önce verdiği röportajda “Allah’a şükür bir evimiz var, başımızda bir çatı” dediği evinin enkazı altında günlerce kurtarılmayı bekleyerek öldü. “25 yaşımı göremem belki” dedikten kısa bir süre sonra öldü. Tam hayata tutunmuşken, yarına umutla bakarken kaybolup gitti beton yığınlarının altında.
Biz onu tanıdığımız için hikâyesi daha bir fena oturdu içimize. Oysa bilmediğimiz, tanımadığımız daha ne hayatlar söndü orada.
Görüntüler düştükçe 6 Şubat sabahından beri gözümüzün önüne, kendi başımızın üzerindeki çatılara, rahat yataklarımıza, “akşama ne pişirsem” telâşemize bakıp bakıp utandık. Hem de ne utanma. Yerin dibine geçtik. Psikologlar dedi ki “UTANMAYIN, bu sizin suçunuz değil.” Doğru bizim suçumuz değil. Biz zaten biraz da başkaları yerine utandık.
5 Şubat Pazar gecesi o deli fay hattının üzerindeki 10 şehirde yatağına mutlu mutlu giden insanlar vardı hep. Her şeyden habersiz birbirine iyi geceler dileyip yatan. Sabah işe gidecek olan, okula gidecek olan, çarşıya pazara gidecek olan bir sürü insan. Olmadı. Oraya kadarmış meğer. Sosyal medyaya düşen görseller feci. Yıkıntılar arasında nasılsa dimdik kalmış bir duvar parçası ve üzerinde asılı Atatürk portresi.
Yıkıntılar arasında bir kitap, bir ayakkabı teki, bir bebek çıngırağı, bir kadının eşine “Müjde, baba oluyorsun” diye yazdığı bir not… Belki ıslatılmış fasulye vardı bazı mutfak tezgâhlarında, yarına pişirilmek üzere şişsin diye bekletilen. Her şey gitti. Sadece 1 gecede. Sırra kadem bastı koca şehirler. Umutlar, plânlar, hayaller. Hepsi soldu ve gitti. 10 şehir dediler. 10 şehir yıkıldı hasar gördü dediler. 10 değil 81 şehir yıkıldı. Biz hepimiz yıkıldık.
Gece yatarken her şeyin var. Evin, eşyaların, iş yerin, sevdiğin insanlar, ailen, kıyafetlerin, kitapların, sevdiğin dizileri izlediğin televizyonun, ayakkabıların… Ve sabah kalktığında hiç biri yok. YOK işte. Ayağında terlikler, sırtında pijaman ve kalbinde koca bir boşluk. Bir kurşunkalemin bile değerini anladığın çaresiz zamanlar.
Parayla satın alınabilen şeyler yavaş yavaş ve zamanla gelir yerine elbette. Bir çatı, yeni eşyalar, yeni bir hayat. Ama ya parayla satın alınamayanlar? Aile, uğruna ömür verilen insanlar, evlerin içindeki o cıvıltı, betona duyulan güven, yarın için beslenen umut,hepsi yitip gitti. İşte bunlar bir daha geri gelmeyecek. Bazı şeyler dönüşsüz olarak gider. Bazı şeylerin telâfisi yoktur. Ve bazı travmalar asla kapanmaz.
Söz bitti.
6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen depremde yitirdiğimiz tüm canlara Allah’tan rahmet diliyorum. Dilerim hepsinin mekânı cennet olur. Yaralı canlara en acilinden şifa ve yarınlarının dünden çok daha güzel olmasını diliyorum. Depremde sevdiklerini kaybedenlere hudutsuz bir sabır ve dayanma gücü diliyorum.
Şu da bir gerçek ki hayat devam etmeyecek, geçmiş olmayacak, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Öyle işte…
Ela 5 ay önce
Ela 5 ay önce
Ela 5 ay önce
Ela 5 ay önce