1994 yılında, ikinci inşaatımızı Minareli Çavuş köyünde yaparak Balıklı’daki atölyeden taşınıp fabrika olma yolundaki ilk adımımızı atmıştık.
Girişimcilik işte böyle bir şey, Don Kişot’un zayıf, kara kuru, çelimsiz atı ile dev bir orduya saldırma girişimi gibi bir şey.
Senin neyine, otur oturduğun yerde. Şehrin merkezindesin, etraf çalışacak insan dolu, servis sorunu yok, çalışanların evi imalathaneye en fazla beş yüz metre, yemek sorunu yok, karnın tok, sırtın pek.
Büyüme hevesiyle 1000 metrekareden 5000 metrekare yere taşınmışız, ısınma, soğutma her şey para, her şey problem, büyük yatırım bütçesi ve çare arıyoruz.
Elektronik toz boya fırınlarını ısıtmak için enerjiye ihtiyacımız var. Fabrikanın bir köşesine mazot tankı yaptırıyoruz, ısıtma sistemi dahil her tarafa tesisat çekiyoruz ve tankerler ile tonlarca mazot nakli yapıyoruz. Aradan iki yıl geçiyor, çektiğimizi bir biz biliyoruz bir de Allah. Mazot kıt üstelik çok pahalı, fırınların ocaklarını ısıtmak için kalori yetersiz ve biz mazota dayandıkça maliyet artıyor ve rekabet edemiyoruz.
Çare başka sisteme geçmek ve biz de likit gaz sistemine geçiyoruz. Bütün sistemi yeniden değiştiriyoruz, mazot tankını ve sistemini söküp atarak yerine devasa likit gaz tankı kurduruyoruz. Bu konuda tekel olmuş firmalardan gaz satın alıyoruz ama soğuk havalarda çalıştıramıyoruz bunun için de yatırım lazım, borç harç yatırım yapıyoruz bu defa da gaz zamlandıkça zamlanıyor ve anlıyoruz ki bu gaz sistemi de bize tavsiye edilen gibi değil, bunun maliyeti mazottan daha beter ve rekabet edemiyoruz, derken başlıyoruz yeni çareler aramaya!
Bölgemiz OSB oluyor ve doğal gaz geliyor, bu sefer de likit gaz enerji sistemlerini söküp atıyoruz ve yaşasın doğal gaz diyoruz.
İyi, kötü bu günlere geliyoruz fakat bu defa da doğal gaz arttıkça artıyor, enerji fiyatları almış başını gidiyor.
Aslında doğal gaz mükemmel fakat Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu sürekli, değişim adı altında zam ve enteresan uygulamalar yapıyor. Az kullanandan az, çok kullanan üreticiden daha çok almak gibi absürt bir sistem uygulanıyor yıllardır.
Çare bu defa kendi enerjini kendin üret diyor ve fabrikalarımızın çatılarına güneş enerji sistemi panelleri döşüyoruz, yine bir sürü işlem ve yatırım. Amaç ise hem yenilenebilir enerji hem de ülke ekonomisi ve kendi maliyetlerimizi aşağıya çekerek ihracatta rekabet gücümüzü arttırmak.
Peki sonra ne olacak? Sanayicilik ve girişimcilik işte böyle bir şey. Daha büyük, daha büyük, daha da büyük… Sonu yok, emekliliği yok yani hayallerimiz ömrümüzden uzun.
Vallahi öyle böyle sanayicilikte 48 yılı böyle bitirdik ama tahmin ediyorum ki bir iki yıla sıra fabrikaların tepesine rüzgar gülleri dikilmesine gelecek, göreceksiniz daha neler neler…
Bir anlamda çağ ve değişim böyle bir şey değil mi?