Memleket ne çekti ise cehaletten, işgüzarlıktan, az bilen kadar da çok bilenden çekmiştir. Hani, doğduğu günden beri yaşadığı köyden başka muhit görmemiş, kulağında yanık türkülerle büyümüş Anadolu insanına kıyak yapmak istemişler de, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nı ayağına kadar götürmüşler ya. Ne olmuş dersiniz?
Boş gözlerle bakıp dinledikten sonra şöyle demiş; “Bizim buralar benim yaşadığım süre içinde böyle bir zulüm görmedi.”
Çok net, yalın, her türlü riyadan uzak, dürüst ve düşünülenden çok daha anlamlı. Ne istediğini de ne istemediğini de iyi bilen bir ifade. Yalnızca anlatımı özel.
Bazıları için ise durum farklı.
Ne, ne istediğinin ve ne olduğunun bilincinde, ne de istemediğinin gerekçesinin.
Genel sloganları “istemezük”. Neden kardeşim? Ne kadar inceledin, ne kadar eminsin söylediklerinden belli değil. Tersi de var. “İlle de yapacağız”. Neden sorusu yine karşılıksız ya da bilimsel bir altyapıdan uzak. Hatta fizibilitesi, projesi dahi yok. Faydalı mı, zararlı mı belli değil. Kendince bir hesaba, genellikle ranta dayalı.
İstemezük diyenler, Türkiye’nin 1930’lardan kalma bazı kanunları gibi, takılmışlar 30 sene önce görülmüş bir kötü örneğe ve kalmışlar orada. Bir adım öteye gidemiyor, iki adım ötesini göremiyorlar. Kendisini geliştiremiyor, 30 yılda dünya ışık hızıyla ilerlemiş ama onlar farkında değil. Manyetolu telefon antika olmuş, e-posta gelmiş, SMS gelmiş, akıllı cep telefonları gelmiş. Teknoloji uçmuş, Amerikalı oturduğu yerden, Afganistan’da eşeğin üstünde yol alan adamı buluyor, izliyor, hatta aradığı terörist ise adamı uydudan vuruyor da eşeğe bir şey olmuyor. Ne yazık ki bizimkilerin bir kısmının kafalarındaki beyin çökmüş, örümcek ise hala yaşıyor. Bütün uğraşıları falaka döneminin kerameti ile sınırlanmış. “İlle de yapacağız” diyenlerinde hiç farkları yok. Hatta daha kötü bir çukurdalar. Çünkü toplum menfaatini yok saydıkları gibi, güvenliğini ve geleceğini de riske etmekteler.
Hiç bilmeden, araştırmadan, anlamadan karar verebilecek kadar ilim sahibi olduklarını zannetmekteler.
Kötü niyetli olabilirler mi diye düşünüyor insan. Ama ne olduğunun farkında olamayacak kadar cahiller demek belki daha doğru. Yanlış anlaşılmasın, bazen okumak da cehaleti çözmüyor.
Bunlar çocuklarını öylesine çok seviyorlar ki, bağrıma basacağım derken nefesini kesip öldürüyor. Memleketini o kadar çok seviyorlar ki, koruyacağım içgüdüsü ile zarar veriyor. Dünyanın gelişimine hiç bakmadan, memleketinin şu anki durumunu dahi enine boyuna değerlendirmeden, memleketin ve vatandaşın gerçek menfaatlerinin nerede olduğunun hesabını, toplumun yaşamsal ihtiyaçları ve gereksinimlerine dönük projelerin analizlerini yapmadan takılmış plak misali körü körüne gidiyorlar, sonuçların da hiç önemi yok.
Emekçi hakkı der dururlar ama, emekçiye ekmek kapısı olan sermayeye düşmandırlar. Sermaye derler ama, can yoldaşı emeğin hakkına değer vermezler. Gelişme derler ama mazide takılmışlardır. Bilim derler ama cahili tercih ederler. Allah’tandır ki memleketin yetiştirdiği dik duran gerçek bilim insanları, müteşebbisler, emekçiler var ve her zorluğa rağmen mutlak ihtiyaç üretim adına özveriyle çalışıyorlar. Başarmak içgüdüsü genlerinde yaşıyor.