Ülkeler, enerji üretimlerindeki karbon salınımlarıyla İklim Değişikliğini pompalamayı yavaşlatan ve sıfırlamaya yönlendiren değişik yöntemleri uygulamada adeta yarışıyorlar, gelin bu yarışmaya katılan ülkeler arasında güzel bir örnek sergileyen Gürcistan’daki gelişmelere şöyle bir göz atalım.
Gürcistan’da, 800 milyon dolar maliyeti olan 430MW kurulu gücüne ve sıfır karbon salınımına sahip Namakhvani hidroelektrik santralinin inşaatını ve işletmesini, bir Norveçli grup ile Türkiye’den ENKA kazandı, baraj tamamlanıp devreye girdiğinde ülkenin enerji ihtiyacının %12’sini üretecek. Halk ise aylardır ülke çapında protestolarla bu sözleşmeye karşı çıkıyor ve ‘’Neden büyük barajlarla uğraşalım ki, daha az maliyetlerle neden yenilenebilir enerji kaynaklarını, rüzgarı ve güneşi kullanmıyoruz?’’ sorusunu gündemde tutuyorlar.
Aslında Gürcistan hükümeti bu önemli hidroelektrik projesine devam ederken, hükümetin yenilenebilir enerji planı tasarlanmasını ve onaylanmasını gerektiren Avrupa Komisyonu’nun Enerji Birliği’ne katıldı, iki yıl sonra da ülkenin henüz güneşten değil ama her yıl rüzgardan 4milyar kwh’a ve de ülkenin enerji ihtiyacının %30’una kadar bölümünü üretme potansiyeline sahip olduklarını, açıkladı. Ardından hızlı bir düzenleme ile 11 şirketle 17 mutabakat anlaşması imzaladı. 2020 yılına kadar 333MW kurulu gücünde rüzgar kapasitesi, 2025 yılına kadar 686 MW’a ve 2030 yılına kadar da 1130MW’a çıkma sözü verdi. Şimdiye kadar sadece bir rüzgar çiftliği açıldı, Gori yakınlarındaki 6 rüzgar türbini ile 20,7 MW’lık enerji üretimi başladı, devamında 33 hidroelektrik santral da enerji üretir, oldu. Halen hazırlık safhasında olan ve 236MW kapasiteli 4 rüzgar enerji projesi, rüzgara ilginin arttığının ürünü olarak, sektörde çığır açacağını gösteriyor. Geçmişte Gürcü yetkililer rüzgardan elektrik üretmenin pahalı ve güvenilmez olduğunu savunurlardı. Ama bugün o yetkililer, rüzgar türbinleri teknolojisinin her yıl geliştiğini, daha verimli konuma oturduğunu, açıkça beyan ediyorlar ve ekliyorlar, rüzgarın maliyetinin engelleyici olduğu argümanı artık geçerliliğini kaybetti, rüzgar çiftliği inşa etmek hidroelektrik santralları inşa etmekten artık daha ucuz, diyorlar. Ayrıca ekolojik açıdan da daha karlı, çünkü çevreye hidroelektrik santrallardan daha az zarar veriyorlar. Gürcistan Enerji Fonu yetkilileri, rüzgar çiftliklerinin en büyük artısının, yılın dokuz ay süren kış dönemindeki ülkenin büyük enerji açığının, uzun kış aylarında yüksek potansiyeliyle ucuz enerji üretmesinin, olduğunun altını çiziyorlar.
Ardından ekliyorlar, bu gelişmeler paralelinde rüzgar türbinlerinin teknolojisi her yıl gelişiyor, daha verimli hale geliyor. Türbin üretiminde oluşan gelişmeler de artık türbin maliyetlerinin engelleyici olma özelliği de ortadan kalkmış oluyor. Rüzgar çiftliği kurmanın ekolojik açıdan da çok daha verimli olduğunu, çevreye hidroelektrik santrallardan çok daha az zarar verdiğini açıklıyorlar.
Rüzgar çiftliklerinin Gürcistan’ın enerji açığının büyüdüğü bir dönemde devreye girmesi, ülke ekonomisinde büyük artılar oluşturmaktadır. Bu artıların en göze batanı da, enerji gereksinimin yüksek olduğu yılın dokuz ayını kaplayan kış mevsimi sürecinde rüzgar enerji üretiminin yüksek potansiyeli yakalamasıdır.
Yaptıkları karşılaştırmalarla, son on yılda inşa edilen küçük ve orta ölçekli 8 HES yıllık üretimlerinin planlananın altında kalması karşıtında rüzgar santralları enerji üretimi beklenenin üzerine çıktı.
Şimdi Gürcistan örneği ile dönelim bize, her zaman vurguladığım gibi dört mevsim iklim koşuluna sahip ülkemizin rüzgar enerjisi potansiyelinin yüksekliği tartışılamaz. Biz Gürcistan’ın katıldığı Avrupa Komisyonu Enerji Birliği’nde üye miyiz, bilmiyorum. Eğer değil isek, hemen katılmakta yarar var. Uzman kuruluşlarımızın, Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün ülke genelindeki yıl boyu kayıtlara geçen rüzgar verilerini esas alarak, ülke çapında Rüzgar Enerjisi Üretim Planlamasını yapmaları, önümüze yeni bir enerji üretim alanı açacaktır.
Bu planlama kapsamında açığa çıkacak rüzgar enerjisi gücümüzü, Avrupa Komisyonu Enerji Birliği’nin de destekleriyle, enerji pazarına açılmamızın önü açılacaktır. Bu adımımız bir yandan ucuz enerji üretimiyle ülke ekonomimize artılar yerleştirecektir, diğer yandan da ülkemizi karbon salınımlarının önce azaltılmasını, sonra da sıfırlanmasını hedef alan 2030 ve 2050 İklim Değişikliği programlarına ayak uydurmasının önünü açacaktır.