Farklı bir ekonomik süreç yaşıyoruz. Yüksek enflasyon ortamında üretim düşüşü ve şirket karlarında erimeyi birlikte tecrübe ediyoruz. Zaten katma değerli üretim gerçekleştiremeyen bir üretim kapasitesine sahipken, gelinen noktada bu kapasitenin dahi devam etmesinde zorlanmaktayız.
Kamu yönetimi kendi gündemine konsantre olmuşken, iş hayatının bu zorluklara cevap vermek için çabaladığına şahit oluyoruz. Verimlilik artışını sağlamak için geleneksel adımlara çoktan başvurulduğunu biliyoruz. Ancak bu klasik önlemlerin yeterli gelmediği görülmektedir.
Bu nedenle iş insanlarının yeni çözümler ürettiğine şahit oluyoruz. Şirketlerin güçlü yanlarını bir araya getirip sinerji oluşturacak iş birliklerine girdiğine tanıklık ediyoruz. Tesisi, iş gücünü birlikte kullanan, tedarikte birlikte hareket eden şirketlere rastlıyoruz. Biri üretim yapan, diğeri pazarlama yapan şirketler ortaklaşıyor.
Daha önce görmediğimiz gelişmelerden söz ediyoruz. Özel sektör, daralma sürecinden sadece verimliliği arttırarak çıkabileceğinin farkında.
Sadece iş insanları mı farklı çözümler peşinde? Tabi ki hayır; bireyler tüketim alışkanlıklarında değişim gerçekleştirmektedir. İmkanlarını daha verimli kullanmak, faydayı maksimize etmek için tüketim ve tedarik tercihlerini değiştirmektedir.
Elimizden başka bir şey gelmemektedir.
Bu noktada dünyada her gecen gün etkisi artan paylaşım ekonomisinden bahis etmek doğru olacaktır.
Üretim-tüketim dengesinde en etkili hususun paylaşım ekonomisi olacağı ifade edilmektedir. Kişi ve kuruluşlar hayatlarını daha verimli hale getirmek için aklınıza gelen birçok şeyi belirli süreler için sahiplenme yolu sağlamaktadır.
Kısa vadede içerisinde olduğumuz ekonomik iklimden bir şekilde çıkacağız. Ancak uzun vadede bireylerin ve şirketlerin verimlilik anlayışıyla oluşturacağı yeni alışkanlıklar, faaliyetlerimiz için yeni fırsatlar ve kısıtları beraberinde getirebilir.